Sonun Başlangıcı

515K 11.7K 17.1K
                                    

"İçimde söylemek istediğim çok şey var sanki. Çok büyük şeyler. Bunları ifade etmenin yolunu bulamıyorum. Bazen bana öyle geliyor ki bütün dünya, bütün hayat, her şey içimde duruyor ve sözcüsü olmam için feryat ediyor. Hissediyorum... ama anlatamıyorum..."
Jack London/ Martin Eden
~

21 Ağustos 2005
Cumartesi
Saat 2.53
*

Erdem'in kullandığı arabada yankılanan kahkaha sesleri, CD çalardan yankılanan Poison adlı şarkının sesini bastıracak kadar güçlü değildi.

Saat neredeyse gecenin 3'ü olduğundan yolda birkaç araba dışında hiç araç yoktu. Bu da Erdem'in kafasına göre hız yapmasına olanak sağlıyordu. Yanında oturan Gökçe, yeni aldığı ehliyetini kaybetmek üzere olduğuyla ilgili bir şeyler söyledi ama sesi, çalan şarkı arasında kayıplara karıştı. Gökçe, Erdem'in kendisini duyduğuna bile ihtimal vermiyordu.

"Pekala," dedi Gökçe'nin arkasında oturan Burcu. Sesini duyurmak için aniden öne atılmış, CD çaların sesini kısmıştı. "Eğer hemen bir tuvalet bulmazsak altıma işeyeceğim." Arabadaki kimse onu ciddiye almadan gülüşüyordu ki, Burcu, "Ciddiyim." diyerek gülüşmeleri bıçak gibi kesti.

Hemen yanında oturan Yankı, bir şeyler düşünür gibi yaptı. Ardından, "Yakınlarda bir kermes vardı," dedi. "Oranın tuvaletini kullanabiliriz."

Bahsettiği kermes, bir kültür merkezinde yapılıyordu ve bu saatte muhtemelen kapılar kilitliydi. Yankı, tıpkı bu şekilde düşünüyordu. Düşüncesini dile getirince sol tarafta oturan Hakan, güvenlik görevlilerinden ufak bir ricada bulunabileceklerini söyledi.

Sonunda kültür merkezinin önüne geldiklerinde, güvenlik görevlisine istediklerini yaptırmaları için yaklaşık dört dakika konuşmaları gerekti.

Nihayetinde güvenlik görevlisi ikna olduğunu, ancak içerisinin karanlık olduğunu söyledi. Burcu karanlıktan korkardı. Tek başına içeri girecek olma düşüncesinin onu gerdiği çok belliydi.

Gökçe, "Seninle gelebilirim," diye bir öneride bulundu.

"Çok sevinirim." Burcu'nun gözlerinde karanlıkta bile fark edilebilen bir parıltı peyda oldu.

Gökçe ve Burcu içeri girerken, "Biz sizi burada bekliyoruz," dedi Yankı. Gökçe başını sallayıp, korkmasın diye arkadaşının koluna girdi.

Önlerinde duran geniş danışma masasının arkasındaki büyük merdiven, tiyatro salonlarına açılıyordu. Zaten bildikleri kadarıyla iki ya da üç salon vardı. Hemen sağ taraflarında, karanlığa gömülen merdivenler vardı ki bunlar kermesin yapıldığı yere ve açık olan tuvaletlere çıkan merdivenlerdi. Tiyatro salonlarının oradaki tuvaletler arızalıydı.

Burcu, Gökçe'nin elini sıkarak, "Gitmesek mi acaba?" dedi. "Aslında eve gitmemize de az kaldı."

"Saçmalama," diyerek Burcu'yu cesaretlendirdi Gökçe. "Karanlıkta bir canavar bizi bekliyor değil ya."

Gökçe, Burcu'nun tam olarak buna inandığını fark etti ama ikisi de sessiz kaldı. Konuşmak yerine, kol kola karanlık merdivenlere doğru ilerlediler.

Merdivenleri düşmemek ya da bir yerlerini çarpmamak için oldukça yavaş çıkıyorlardı. Karanlıkta kaldıkları her dakika Burcu'nun nefes alışverişi düzensiz bir şekle bürünüyordu. Bunu çaktırmak istemediği belliydi ama Gökçe, korkusunu hissedecek kadar onu iyi tanıyordu.

Sonunda üst kata çıktılarında etrafta çeşitli noktalara yerleştirilmiş stantları, pencereden içeri süzülen sokak lambalarının ışığı sayesinde fark edebildiler.

ÖLÜLER KONUŞAMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin