Bir derdim var, artık tutamam içimde
Gitsem nereye kadar?
Kalsam neye yarar?
Hiç anlatamadım, hiç anlamadılar
Herkes neden düşman?
Unuttuk hepsini, Nuh'un nefesini
Gelme yanıma
Sen başkasın, ben başka.
Mor ve Ötesi/ Bir Derdim Var11 Mart 2005/ Cuma
Gökçe, saat sabah sekiz buçuk sularındayken otobüsün camına başını yaslamış, pembe hayallerin dünyasına dalmıştı. Dün gece onun için rüya gibi geçmişti. Barış Akarsu'yu görmek onu çok heyecanlandırmıştı. Üstelik Alper'le bu kadar güzel vakit geçirmek içini ısıtmıştı.
Penceredeki yansımasından dudaklarının yukarı kıvrılmış olduğunu görünce ne zamandır gülümsediğini bilmediğini fark etti.
Başını kaldırıp kendini bugünkü derslere hazırlaması gerektiğini düşündü. Bir gece dışarı çıkmak onun dikkatini dağıtmamalıydı. Üniversite sınavına sayılı günler kalmıştı. Defterini çıkarıp notlara göz gezdirmeye karar verdi ama cebinde titreyen telefonu buna engel oldu.
Arayanın Murat olduğunu görünce Gökçe'nin kaşları çatıldı ve ne yapacağını bilemedi. Annesine bir şey olmuş olabilir miydi? Öyle olsa Semih mutlaka, hatta herkesten önce, ona haber verirdi. Semih'e bir şey olma ihtimali olsa annesi onu durumdan haberdar ederdi. Başka önemli ne olabileceğini düşündü ama aklına bir şey gelmedi. O evde umursadığı tek şey Semih ve annesinin sağlığıydı.
Telefonun sesini kısıp tekrar çantasına attı. Murat'ı görmemek için evden uzakta, kütüphanede günlerini geçirip duruyordu. Yüzünü görmekten zar zor kurtulabiliyorken sesine katlanmak istemiyordu.
Matematik defterine kısaca göz attı. Problemlerin nasıl çözüldüğünü inceledi. Öğretmenleri ödev olarak üç test vermişti. Bu da otuz altı soru ederdi. Aslında çok bir şey gibi durmuyordu ama gerçekten zihin yoran, zor sorulardı. Bitirmek için çok uğraşması gerekmişti.
Otobüsün okulun önünde durduğunu her zamanki gibi fark etmedi. Durağı kaçırmamak için defterini koltuğunun altına sıkıştırıp, çantasını kaptı ve hızla indi. Okulun önünde defterini çantasına koymak için beklemek zorunda kaldı.
Çantasıyla uğraşırken Burcu'nun da okula doğru yürüdüğünü fark etti. Adımları oldukça hızlıydı. Gözleri o kadar dalgın bakıyordu ki, sanki top patlasa haberi olmayacaktı.
''Hey!'' diye seslendi Gökçe. Burcu onu duymadan adımlarını atmayı sürdürdü. ''Burcu!''
Burcu etrafına bakındı ve Gökçe'yi ancak o zaman fark etti. Arkadaşını gördüğü için sevinmişti ama hiç konuşası yoktu. ''Selam,'' diye seslendi Gökçe ona doğru adım atarken.
''Okula gelmedin,'' dedi Gökçe. ''İyi misin?''
''Evet.''
Gökçe'nin tek kaşı havaya kalktı. Arkadaşında bir gariplik hissetmişti. ''Emin misin?''
Burcu daha fazla konuşmak istemediği için ''Hı hı,'' dedi hızlıca. Ardından okula doğru yürümeye başladı ama Gökçe oldukça inatçıydı. Arkadaşının kolundan tutup onu durdurdu.
''Şu adam,'' dedi. ''Onunla mı bir şey oldu?''
Burcu bir an tedirginlikle etrafına baktı. ''Sessiz ol.''
''Çok sıkıldım,'' dedi Gökçe. ''Her şeyi bana anlatacaksın. Seni rahatsız ediyorsa kurtulmanın bir yolunu bulacağız.''
Burcu'nun omuzları çöktü. ''İstemiyorum,'' dedi yalvarır gibi.
''İsteklerin mühim değil.'' Ardından kızı kolundan tutup okulun bahçesindeki banka çekti.
Oturduktan birkaç saniye sonra zil çalmıştı. Bir öğretmen kızların yanına gelip imalı bir şekilde derse geçip geçmeyeceklerini sordu. Gökçe midesinin çok bulandığını, ikinci ders mutlaka derse gireceklerini söyledi. Burcu'nun da ne olur ne olmaz kendisiyle kalmasını istediğini belirtti. Gökçe konuşmasını gerçekten iyi bilen bir kızdı. Dersleri de oldukça iyi olduğu için birçok öğretmene nazı geçiyordu. Bu öğretmene de nazı geçti ve kadın iki genci baş başa bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜLER KONUŞAMAZ
Teen Fiction"Karanlıkta kalınca gözlerini sımsıkı yumardı çünkü kendi yarattığı karanlık, maruz kaldığı karanlıktan daha vicdanlı gelirdi." 21 Ağustos 2005. Saat 02.53 Sadece eğlenmek için beş arkadaş yola çıktılar. Fakat gecenin sonunda eve dört kişi döndüler...