|Öyleyse ben de gelirim peşinden.Elleri üşüyordu. Her bir zerresi acıyla yardım dilerken titreyen dudakları tek bir kelime dahi edemiyordu. Gözleri dolmuştu, zihni tükenmiş, bacakları pes etmişti.
Ölmek istiyordu, kirli, günahkâr bir bedendi. Cehennemin en zehirli ateşinde yanmayı hak edecek bir günahın tohumuydu. Nasıl yapardı? Bundan sonra hayatına nasıl devam ederdi ki? Hak etmiyordu, mutlu olmayı hak etmiyordu. Her bir acısı o kadının, annesinin, kirlenmiş masumluğunun bedeliydi. Bir kadının ışığını söndürmüşlerdi, güneşini karanlığa hapsetmişler, umutlarını yok etmişlerdi.
Kim bilir belki de ne hâyallerle taramıştı o gün saçlarını, ne hâyallerle özenmişti kıyafetlerine. Başına geleceklerden habersiz masumluğunu takmıştı yüzüne. Beyazlığıyla yürümüştü kirli sokaklarda. İçi yandı, ilk kez varlığından utandı. Ne hakla yaşayabilirdi?
Düşündü, annesi onun varlığını öğrendiğinde kim bilir neler yaşatamışlardı ona, ne hakaretler etmiş, ne çok incitmişlerdi. Suçu neydi? Güzel olmak mı, masum kalmak mı, yoksa özgürce mutlu olabilmek mi?
Bir insan nasıl bunu yapardı? Aklı almıyordu. Bu vahşetti, sapkınlıktı, en büyük günahtı.
Soğuk dalgalar ayaklarının altında hoyartça dans ederken korkuyla arkasına döndü. Bakamıyordu, o kadar korkuyordu ki üşümekten, yalnız kalmaktan sona geldiğini kabullenemiyordu kırgın kalbi. Gitmek istemiyordu kalbi.
"J-jungkook!"
Duyduğu acı dolu sesle bir elini demirde sabitlerken diğeriyle bulanıklaşan gözlerindeki damları sertçe sildi.
Taehyung... Yıldızı buradaydı. Nasıl bulmuştu kendisini? Çok ağlıyordu, yıldızı öyle içli bir şekilde ağlıyordu ki kalbinin onun kaybetme korkusuyla harmanlanmış göz yaşlarının altında sertçe ezildiğini hissetti.
"Jungkook, d-delirdin mi sen? Ne y-yapıyorsun!?"
Küçük olan, ağlayan bedenle birlikte başını yere eğdi. Gelmemeliydi, kendisinin bu kadar dağıldığını görmemeliydi. Çok zaman geçmişti, çocukluğundan çok zaman geçmişti ancak şu anda tüm mal varlığı, zaferi olan oyuncaklarını kaybetmiş gibiydi. Her şeyini kaybetmiş gibiydi, umutları, hayalleri, geleceği elinden alınmıştı.
Tıpkı yıldızının da elinden alınacağı gibi.
"J-jungkook cevap ver yalvarırım bir şey söyle."
Esmer, dolu gözleriyle kendisine yaklaşmaya çaldığında elini kaldırarak durdurmuştu.
"G-gelme!"
"T-tamam yaklaşmayacağım, oradan sıkı tutun lütfen, yaklaşmam." Taehyung korkuyla demirlere bakarken Jungkook burukça gülümsemişti.
"Sana g-gelme dedim!"
Ağlıyordu, öyle bir ağlıyordu ki nefesinin bir anlığına kesildiğini hissetti. Gözlerini kontrol edemedi.
"Ben nasıl gelmem söylesene, ben nasıl g-gelmemeyeyim? Benim varlığım giderken ben nasıl kalırım söyle!?"
Güzel sevmişti, Kim Taehyung o güzel kalbiyle öyle bir sevmişti ki her şeyi unutturmuştu düşüncelerle zehirlenmiş zihnine. Güçsüz olmuştu yanında, ağlamıştı, bağırmıştı, kimseye gösteremediği o çocukluğunu gün yüzüne çıkarmıştı.
Geçmişini unutturmuştu, güzel sevmişti, öyle bir sevmişti ki adını unutmuştu yanında.
Sonra kendi adıyla çağırmıştı onu, tıpkı kendisinin de kendi adıyla onu çağırdığı gibi. Tek bir beden olmuşlardı, tek bir kalp.
Çok düşmüştü, parçalanmıştı dizleri, çok yanmıştı canı.
Ancak Taheyung her seferinde orada olmuştu, pes ettiği noktada olmuştu, tekrar tutmuştu ellerinden, tekrar sarmıştı yaralarını, yine dudaklarıyla kurutmuştu acıyla ıslanan kirpiklerini.
"T-taehyung git."
Son kez söyledi, onu hayattan koptuğu ânı, ait olduğu yere giderken görmesini istemedi.
"Jungkook, ölürüm ben. Duyuyor musun gidersen ölürüm ben. Yalvarırım kendine gel, sen böyle değilsin, böyle biri değilsin."
Esmer korkuyla bir adım atarak biraz daha yaklaştı küçüğe.
"T-taehyung ben yaşamaktan utanıyorum artık, b-ben nasıl gülebilirim bundan sonra, nasıl devam ederim."
Göz yaşları yanaklarında acı dolu çizgiler çekerken gözlerini kapattı.
Kırgındı, hayata çok kırgındı, öğrendiği gerçekleri duymak yerine sağır olmayı dilemişti.
"H-her şeyin üstesinden beraber gelmedik mi? Onca şeyi beraber atlatmadık mı sevgilim, yine yaparız, yine kalkarız ayağa. Jungkook inan ki biz beraber o-olduğumuz sürece her şeyi hâllederiz s-sevgilim. Jungkook sen bir günah değilsin, sen en güzel beyazsın, nasıl günah olabilirsin? Bazen günahların içinden en büyük masumlar doğar sevgilim. Sen masumsun duyuyor musun beni? Senin hiçbir suçun yok."
Esmer gözleri kapalı küçüğe yaklaşarak yanına ulaştı.
Jungkook gitmek istemiyordu, onu istiyordu yanında, yeniden sarılsın, öpsün istiyordu. Biter miydi her şey? Taehyung unutturur muydu ona acılarını, yaşanmışlıklarını?
Düşündü, onu nasıl bırakıp gidecekti? Kolay geliyordu ancak dünyanın en acı bedellerinden biriydi Taehyung'u arkada bırakmak.
"S-sevgilim." Taehyung titreyen ellerini ona doğru uzattığında Jungkook dolu gözleriyle dağılmış, neredeyse dünyanın gün hüzünlerini üstlenmiş adamın gözlerine baktı.
"Jungkook, ben de gelirim peşinden duyuyor musun? Sadece kendini öldürmezsin, beni de öldürürsün."
"T-taehyung yakma benim canımı."
"Gerçekler bu, ben sensiz yaşayamam. Her şey düzelir ancak bir ölü tekrar dirilemez sevgilim, giden bir daha geri gelemez."
Esmer, biraz daha küçüğüne yaklaşarak ıslak kirpikleri ardından burukça gülümsedi.
"Hadi, gel benim yanıma. Çok üşüdü ellerin, izin ver ısıtayım."
Jungkook ağlamaya başlayarak başını tekrar eğmişti, onu istiyordu, yıldızını istiyordu. Daha fazla dayanamayarak ellerini tuttuğunda Taehyung hızla köprünün demirlerinde kalan bedenini kendine doğru çekerek yere düşmelerine izin vermişti.
İkisi de ağlıyordu, göz yaşları birbirine karışıyor, acıları bütünleşiyordu. Pişman değildi Jungkook, içinde Taehyung sayesinde yeşeren o minik umut parçasına sıkı sıkıya tutundu.
"E-ellerim çok üşüdü hyung, onları ısıtır mısın?"
-
Selam.
Nasılsınız?
Okuyup yorum yapmayanın, aldığı hamburgerin ekmeği bayat olsun hadi bakalım ahanshshs
Sizi seviyorum güvercinler, mavi kalın💙🥀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the pianist 'tk ✓
Fanfictionİnsanların kısa süreliğine kullandığı bu sokaklar, Jeon Jeongguk'un eviydi. başlangıç: 04.11.2018 bitiş: 30.11.2020