3.bölüm

229 37 18
                                    

Demir güneşin kavurucu sıcaklığında başını tuttu. Gözü kararır gibi olunca tam sağ çaprazında duran direğe tutundu. Hiçkimseye bir şey demeden yürümeye başladı. Az önce gözünün önüne gelen sahneler çoğaldı. Sarı saçlı bir kadın canlandı. Yüzü pek gözükmüyordu ama tam onun yanında Erkan'ın küçüklüğünü gördü. Henüz 5 yaşında olduğu muhtemeldi. Durmadan ağlıyordu ve sarı saçlı kadını çekiştirip duruyordu. Fakat geçmişte yaşadığı bu sahneyi neden daha önce hatırlayamamıştı. Gözlerini kapatıp o güne gitmeye çalıştı. Sonra babasının bağırma seslerini duydu ve ardından bir kurşun sesiyle gözlerini açtı. Kim vurulmuştu? Bir an için kafasında saçma bir senaryonun döndüğünü düşündü. Çünkü daha öncesinde böyle bir şey olduğunu hatırlamıyordu. Aklının ona oynadığı iğrenç bir oyun olduğuna kendini inandırmak istedi. Hiç susmayan o kurşun ve ağlama sesini duymamak için elleriyle kulaklarını kapayıp dizlerini kırarak yere çöktü.

Selin uzaktan onu gördü ve uzun bir süre seyretti. Yanına gitmek için attığı adımı geri çevirdi. Sonra bundan vazgeçip koşarak Demir'in yanına geldi. Arkadan onun olduğu yere çömelip eliyle Demir'in sırtını sıvazladı. Bunu yaptığının farkında bile değilken Demir kendini geri çekip Selin'in elini itekledi.

"Özür dilerim. Sadece nasıl olduğunu merak ettim. Bir anda gidince-" dedi Selin açıklama yapmak için fakat Demir onun sözünü kesti.

"Beni merak etme. Hem sen kimsin? Derdin ne senin? Benim karşıma çıkmak zorunda mıydın?"

"Haklısın. Ben kimim ki? Sadece şunu anla. Hayatında nasıl bir acı yaşadın bilmiyorum ama böyle yaptığın sürece etrafında tek bir insan bile kalmayacak." diyerek ayağa kalktı Selin. Gözleri hafiften dolmuştu. Arkası dönüp yürümeye devam etti. Kalabalıkta ona yardım etmeye çalışan başka insanları da geri çevirdi Demir. Sonra kendi başına ayağa kalkıp yürüdü. Az önce Selin'in söyledikleri gücüne gitmişti. Bir an için düşündü. Gerçekten doğru olabilir mi? Ardından acı bir gerçek yüzüne tokat gibi geldi. Ne yazık ki erafında sohbet ettiği hiç arkadaşı kalmamıştı. Yalnızca kardeşi Erkan vardı.

***

Hafta sonu olduğu için Hazal işe gitmemişti ama her zaman olduğu gibi erken kalkıp kahvaltı masasını hazırladı. Babası ise fırına ekmek almaya çıkmıştı.

Az sonra dış kapıdan ses duyuldu. Asım usta elinde ekmek poşetine içeri girdi. Hazal babasının geldiğini duymamıştı bile. Tezgahın üzerinde duran domatesleri kesiyordu. Sabah uyandığından beri hiçkimseden ne bir mesaj ne de başka bir şey vardı. Buruk bir şekilde domatesleri tabağa yerleştirip masaya bıraktı. Babasını tam karşısında görünce bir anda irkildi.

"Baba, neden ses vermiyorsun? Aklım çıktı." dedi Hazal somurtkan bir yüz ifadesiyle. Bu kez duygularını gizlemiyordu.

"Bugün benim biricik kızımın yaş günü. Yoksa unuttuk mu sandın?" diye sordu Asım usta. Elleri arkasında kızına bakıyordu. Hazal'ın gözleri o gizlenen ellere bakıyordu. Merakla sordu.

"Arkanda ne var?"

"Kapa gözlerini."

"Peki kapatıyorum." diyerek gözlerini kapadı Hazal.

Asım usta arkasında sakladığı kutuyu önüne alıp açtı ve sonra kızına baktı.

"Aç gözlerini."

Hazal hiç bekletmeden gözünü açtı. Babasının elinde duran kutuya şaşkın bir ifadeyle bakıyordu. Kocaman yuvarlak mercan taşlı gümüş kolyeydi. Oldukça göz kamaştırıcıydı.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
ONSUZ AŞK-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin