6 saat uykusuzluk. hafif bir baş dönmesi.ağzı kuruluğu ve bu kurultuktan dolayı suya ihitiyaç hissetme. sürekli gelen idrar.
Gittiğimde almıştı bile,yanına bir koltuk çektim bende aldım hemen. Ardından karanlıktan korkan insanları izledik güneş batmadan önce. Korkulacak ne vardı bu karanlıkta? Bu gece bizim gecemiz,boş verelim insanları. Güneşe hoşçakal diyelim ve karanlıkta oturalım. Gündüz sıradan insanlar içindi.
Baş dönmesinin yerini fosforlu ışıklar almaya başlıyor ama buna rağmen o baş dönmesi geçmek bilmiyor.
Ellerimden martılar çıkıyordu. Martılar gökyüzüne ulaşıp kayboluyorlardı. Martılar ve bulutlar yanımda oldular bugün bile. Kollarımda çimen çıkmaya başladı. Işıktan kuklamsa yoyolara taş çıkartacak cinsten. Sağa çeviriyorum sola gidiyor. Sola çeviriyorum sağa gidiyor. Ters biraz ya da inat,sahibine çekmiş.
Martılar uçuyor, notalar havaya karışıyordu.
Sol anahtarı
Si bemol
Do,re,mi,fa…
Rüzgar bordo perdeyle en ateşli valsini yaptıktan sonra onun tenine değiyordu. Saçlarını okşayıp yoluna devam ediyordu. Birbirimizi inceledik uzun süre. İlacın etkisi kendini göstermeye başlıyordu! Ah böyle güzel bir kız nasıl bir anda topraktan kafası oluyordu,bir an ağzı Frankestein’ın ağzına benziyordu?! Eğleniyorduk. Kukla gösterime hayran kaldı. Minik bir tebessümle karşılık verdim.
Yatağına uzandı. Bir şeye uzun süre odaklanıp durdu. Bende kulpa bakındım. Fazla odaklanmış olacağım ki gaipten gelen bir ses beni çağırdı.
“Orada bir kulp yok anlıyor musun!? Oraya ait değilsin! Oraya ait değilsin!”
Rüyadan uyanır gibi bir anda uyandım,hala tek parçaydım. Bir kere daha kulpa odaklandım. İnsanlar böyle işte. Sonunda öleceğini bildiği için merakını,yaşamını ölümle değişebilecek kadar anlaşılmaz.
Yine aynı şeyler oldu. Önce kulpu unuttum. Yok oldu. Orada bir dolap kulpu yoktu. O olmayınca her şey kaybolmaya başladı. Yine aynı ses. Bu sefer bana “Sen doğru yolu buldun,işte senin armağanın” dedi. Vücudumdan bir ısının geçtiğini hissettim. -Kalp atışlarım da olabilir.-
Bir yerlere odaklanıp durduk. Birbirimize odaklandık en son. Göz kapaklarıma hapsettim onu. Gözlerimizin içine baktık. Gece güzel gidiyordu,etkisi tam dozundaydı. Zirveye ulaştığında tutkunun hayal kırıklığına dönüşmesi gibi etkisi yavaş yavaş azalmaya başlıyordu eğlencemizle doğru orantılı olarak. Ellerimizde ve bacaklarımızda titremeler oluyordu. Kalp son sürat kan pompalıyordu. Elimizde yapacak bir şey yoktu. Beklemek, etkisinin geçmesini beklemek dışında.
Balkona çıktık. Gökyüzü kızıldı,bulut kümeleri ve yüksek apartmanlar. İşte şehir hayatı dedikleri şey bu. 250m2‘ye 100 kişi sığdırmayı iş edinmiş,üç kağıtçının teki mütteahhitler!
Gökyüzünü izliyorduk.
+Aaa ördek
-evet ördek ve bence duffy duck’a benziyor.
+Şuradaki fil de neyin nesi?
…
Saatlerce izledik. Baş dönmemiz,mide bulantımız geçene kadar.
Eğer benim hayatım film olacaksa “Vosvosumuzun yanında gökyüzünü onunla izlerken” bitmeliydi sonu. Belki film olmadı,ama gün tam o saatte bitti.
00.00 Merhaba yeni ve taze gün, nasılsın bugün?
-LacivertLimon

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Bey'in
Поэзия"Küçük bir Beyefendi, düşüncelerini yazarken belki sizde orada olursunuz." Okunacak o kadar sayfa varken hepsini bir güne sığdırma. Sonbahar kapıdayken sıkıldıkça oku.