O çok sevdiğim arnavut kaldırımlı yolda bisiklet sürüyordum. Bana geçmişten bir şeyler fısıldıyordu bu yol. Bisiklet sürerken düz saçları sırtına dökülen,gözlükleri yüzünün bir parçasıymış gibi yüzüne tam oturmuş birini fark ettim yolun kenarındaki bankların birinde. Yalnız başına kulaklığını takmış oturuyordu. Elindeki küçük deftere resim çiziyordu. Resim çizebilen insanlar oldum olası etkilemiştir beni. Orada durup dinlenme bahanesiyle yanına oturdum bir anlık duraksamanın ardından.
“Her zaman resim çizmek istemişimdir,ama resim yeteneğim cin alinin ötesine geçemedi.” dedim. Çekingendi. Baktı,gülümsedi. 5 dakika sessizce durduk. “Buda benden sana o zaman” dedi gülümserken. Beni çizmişti hızlı bir şekilde. İmzasını atmıştı çizdiği minik resmin üzerine. İsmini bu şekilde öğrenmiştim. Sessiz bir tanışmamız olmuştu.
Birbirimizi sürekli olarak görüyorduk,hava güzel olduğunda bisiklet sürme bahanesiyle o yoldan geçiyordum. Bekliyordum gelmesini. Geliyordu da. Orada oturup sohbet etmeye başlamıştık uzun uzun. “Göğe bakalım mı?” dediğimde onunda benim gibi bulutları sevdiğini farkettim. Bulutları seviyordu ve sırf bundan dolayı onu bulutlar kadar sevebilirdim.
Birlikte gökyüzünü izliyorduk o banka oturup. Bulutlara bakıp onlarca hayal kurduk. Bulutları bir şeylere benzetme oyununu az oynamadık birlikte. Zaman zaman o banka oturup kitap okuduk. Bir gün kitaplarımızla gelip o banka oturduğumuz zaman kaldığımız sayfayı açtığımızda ikimizde kitap ayracı olarak kurumuş yaprakları kullandığımızı fark ettik. Baya şaşırdık bu duruma.
Birlikte olduğumuz zamanların çoğunu bulutları izleyerek geçiriyorduk. Bir gün ellerini gökyüzüne doğru kaldırdı ve “Bir kere dokunamazmıyım size?” dedi. Ben ise ellerimi onun ellerinin yanına kaldırırken “Bulutlara dokunamayabilirim,ama senin ellerini tutmak istiyorum bulutlara bakarken” dedim. İlk elini tuttuğum zaman dudaklarımdan “Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım,tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum” dizeleri döküldü. Gülümsedi. Pek konuşmazdı ama gülümsemesi her şeyi anlatırdı.
Birlikte onlarca şarkı dinledik,bir çok kitabı birlikte okuduk,kimi günler hiç bir şey yapmayıp sadece film izledik. Bir günde yarı bayık yarı ayık 6 film izleyerek kendi rekorumuzu kırdık. En çokta o göğsüme yaslanırken bana şiir okumasını seviyordum.
Güzel zaman geçiriyorduk. Ve o bank bizim göğe bakma durağımızdı. Bankın karşısındaki duvara “Göğe bak” yazıp tüm gün bankta oturup o yazıyı görenlerin gökyüzüne bakıp bakmayacağını izlediğimiz günler oldu. Yaratıcıydı. Ve beni hiç olmadığım kadar mutlu ediyordu. Yanımda olması ve kimi zaman çimlere uzanıp gökyüzünü izlememiz yetiyordu mutlu olmam için.
Gökyüzü kadar mutluyduk onunla. Madem ikimizde gökyüzünü seviyorduk. Ona gökyüzünden bir parça armağan edebilirim diye düşündüm. Kocaman bir kutu hazırladım. Önce içini gökyüzü rengindeki kağıtlarla kapladım. Üzerine bir sürü yıldız yapıştırdım. Bulut şeklinde kağıtlar kesip, onların üzerini hayallerimizle,yaşadıklarımızla ve sevdiğimiz şiirlerle doldurdum. Gökyüzünden bir parça verdim ona. Ayrıca çileği çok seviyordu. Ona sürpriz olsun diye az çileklerin içini çikolatayla doldurmadım. Bu seferde pilastik çileklerden aldım,kışın bile odasında bir yerlerde çok sevdiği o çileklerden olsun diye. Oda tabi geri kalmamıştı,çok güzel bir sürpriz hazırlamıştı bana.
Gri bir gün yine o bankta otururken bana sessizce “Bulutlar ulaşılamadığı için bu kadar güzeller. Onlara dokunabilseydik,sarılabilseydik bu kadar anlam taşımazlardı bizim için. Biz onlar gibi olamadık. Birbirimize kolay ulaştık.” dediğinde gözlerimde yaşlar birikirken yağmur yağmaya başladı. Adeta gözyaşlarımı saklamak istercesine yağdı. Yine o banktaydık. Her şeyin başladığı ve bittiği o lanet olası bank!
Gökyüzünde biriken onlarca yaş gözlerimden akıyordu. Gitmişti. Yoktu artık. Gülümsemesi midemde bulutlar uçuran kişi şimdi yoktu.
İnsanlar çok garip. Eğer bir insana kaldıramayacağı kadar fazla değer verirseniz o kişi gider. Kendinizden ödün verirseniz o kişi sizi bırakmak zorunda kalır. Eğer onu kimsenin sevmediği kadar sevip yalnız olmadığını hissetirirseniz şikayet ettiği yalnızlığı özler. Ve biri size “Hep yanındayım” diyorsa kesinlikle gider.
O gitti ve benden çok şey götürdü. O gitti ve artık herkes ona benziyor,herkes onun gibi çıkacak endişesiyle yaşamaktan, yaşadığım ana odaklanamadım.
O gitti ve ben tüm insanlara olan inancımı kaybettim.
Çok sonra öğrendim ben onunla hayaller kurarken onun başkasını düşüdüğünü,ben onun elini tutarken o aslında ulaşamadığı kişinin elini tutuyordu,fark edemedim. Fark ettiğimde o çoktan benim gökyüzümden gitmişti.
Bulutlar kızdı bu duruma,yağmurlar hiç dinmedi. Sanki gökyüzü benim üzüntüme eşlik ediyordu. Uzun süre yağan yağmurların ardından güneş açtı,ama yağmurdan sonraki gökkuşağı bile kurtaramazdı onu artık.
Onunla geçtiğim yolları yalnız yürüyordum. Bahar yağmurlarında ıslanırken onlarca sessiz sokaktan geçmiştik;şimdi o sokaklarda tek başıma ıslatıyorum gözlerimi. O sımsıkı sarılıp yürüdüğümü yol.. Artık o yoldan geçmek istemiyorum çünkü o yol kalbimin hızlı atmasına değil canımın acımasına neden oluyor.
Yine de gökyüzü yine eski maviliğine kavuştu. Gökyüzü bu kadar mutluluk saçarken benim hala yağmurlara eşlik etmem olmaz diye düşündüm. Her son yeni bir başlangıç sonuçta; her yağmurun sonunda güneşin açması gibi.
-LacivertLimon
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Bey'in
Poesía"Küçük bir Beyefendi, düşüncelerini yazarken belki sizde orada olursunuz." Okunacak o kadar sayfa varken hepsini bir güne sığdırma. Sonbahar kapıdayken sıkıldıkça oku.