Durmadan başkaları için üzülüyormuş gibi davranışlarınız, sahte acılarınızı yüceltişleriniz… o tiksinç hümanistliğiniz, herkesi sevebilecek kadar geniş ve ucuz olan kalpleriniz… kahrolasıca samimiyetsiz samimiyetiniz, kendinize yabancıyken başkasını tanımak uğruna gösterdiğiniz doğaüstü çaba… küfrederken bile beğeni kaygısı güttüğünüz başkaldırılarınız, başkası eşlik etmedikçe atmadığınız çığlıklarınız… her şeyden üstün tuttuğunuz saçma çıkarlarınız, hayattan beklentileriniz, onlar için giriştiğiniz rezil edimleriniz, eksikliğini asla fark etmediğiniz ve ihtiyaç duymadığınız erdemleriniz… kirli ve sürü psikolojisi ürünü kitaplıklarınız, yalnız ağlayıp hep birlikte attığınız kahkahalarınız… izlediğiniz yol, seyrettiğiniz filmler, sıktığınız eller, yüzünüze leke gibi yapışmış tebessümler… dekolteleriniz, fermuarlarınız, patrolarınız ve patronu olduklarınız… kaçınılmaz sonlarınız, daimi sorunlarınız, hiçbiri bir kuyuya inmeyen sorularınız, sığ hayalleriniz… ufkunuzun bir kulaç etmeyecek genişliği, alkışladığınız insanlar ve bir biber dolması kadar olamayan içleriniz… hep üzüldüğünüzü anlatan ama hiç üzdüklerinizi anmayan ağzınız ve kullandığınızı sandığınız aklınız… gülünç yaralarınız, hacmi sizi aşan yararsızlığınız, saç tokalarınız ve topuklu ayakkabılarınız… vücudunuzu biçimlendirmek için spor salonlarına yatırdığınızın zerresini kitaplara yatırmadığınız paralarınız… etiketleriniz, gizli etkileriniz, dayanılmaz cazibeniz, karşı konulmaz teklifleriniz… her daim cebinizde taşıdığınız kazma ve kürekleriniz, ısrarla kaçtığınız vicdanınız… göğsünüzden gelen o pis kokuya duyarsızlığınız, sağlam kulaklarınızla hayret veren sağırlığınız… takıldığınız tümsekler, düştüğünüzde dünyayı ayağa kaldıran feryatlarınız, asla kabul etmediğiniz ihanetleriniz… ön yargılarınız, öfkeleriniz, aptal çaresizliğiniz… ustaca söylediğiniz ve inandığınız yalanlarınız… hırslarınız, çekinceleriniz, o sefil ve yolunu şaşırmış utangaçlıklarınız, çığ gibi peşinize düşen çiğ pişmanlıklarınız… bekleyişleriniz ama hiç gitmeyişleriniz… sosyal statünüz, saygınlığınız, çevreniz, harcadıklarınız, dağıttıklarınız, aynalarınız ve aynılarınız… sinir krizleriniz, antidepresanlarınız, hassas ve kırılgan yapınız… derinlikten yoksun tartışmalarınız, kıvılcımlarınız, samanlara mağlup yangınlarınız… kıymetli vaktiniz, çok mühim kavgalarınız ve yetişmeniz gereken işleriniz… emirleriniz ve itaatleriniz… kuşkucu bakışlarınız, mide bulandıran eleştirileriniz, baskılarınız, bastıkça kirlettiğiniz topraklar, o kararlı adımlarınız… ulu orta döktüğünüz dertleriniz, bol keseden dağıttığınız dostluklarınız, ah sizin imrenilesi cömertliğiniz, kusurlarınıza aldırış etmeden mükemmeli arayışlarınız… dağınık saçlarınız, sizden pahalı mücevherleriniz, ince hesap edilmiş planlarınız, düştüğünüz ve düşürdüğünüz tuzaklarınız… sardığınız tütünler, içtiğiniz şaraplar, sevdiğiniz kadınlar yahut adamlar… kaliteyi sadece mağaza ürünlerinde arayan cehaletiniz, "mağara insanından mağaza insanına evrilmişliğiniz"… aynı bardağı bile paylaşamadığınız insanlarla aynı hayatı paylaşma arzularınız… hep alıp hiç vermeyişleriniz… sadakatsizliğiniz ve güven beklentileriniz… merhem olmayı, yara bandı olmayı maharet sanışlarınız… mutlu ve renkli hayatınızı fotoğraflamaya, özelinizi çarşaf çarşaf sermeye olan doyumsuzluğunuz… korkularınız, zaaflarınız, başkalarının zaaflarını öğrendiğinizdeki fırsatçılığınız… yüzsüzlüğünüz ve iki yüzlülüğünüz… çelişkileriniz, çekişmeleriniz… foseptik çukurundan farksız bilinçaltınız… kabuslarınız ve elinizin altında barındırdığınız bir bardak sularınız… kaybettikleriniz ve hiç kazanamadıklarınız… kazanmak için feda ettikleriniz… tehdit altında düşen süslü maskeleriniz… kendinizi oyalamak için harcadığınız çaba, at yarışları, futbol maçları, pembe diziler, plaj romanları, eğlenmek için haftada bir gittiğiniz ışıltılı mekanlar… her yanı sarmışlığınız, kalabalıklığınız… detaylara takılıp resmin tamamını hep es geçen dikkatsizliğiniz… unutmaya elverişli hafızanız, günaha yatkın doğanız… ders çıkarmaya tenezzül etmeyişleriniz… pes edişleriniz… hayata karşı dayanıksızlığınız ve sabırsızlığınız… parçalamak üzere kurduğunuz aileler…değişmez kurallarınız, çektiğiniz kuralarınız, ödün vermediğiniz aşağılık prensipleriniz, iç burkan yaşam öyküleriniz, anlatsam roman olur’larınız, en zor hayatı yaşıyormuşçasına zavallı haykırışlarınız, ödülleriniz, ölüleriniz, saygılarınız… masum rolleriniz, sancılarınız, savunmasızlığınız… elde var hiç’le biten ömürleriniz… o hiçi hayatınız boyunca hiç fark edemeyişiniz… bilinçsizliğiniz… bu saydıklarım, sizde gördüklerimin yalnızca birkaçı. bana omuz olmayın. size omuz olmayacağım. siz varsınız. ”öyleyse, kim kurtaracak beni var olmaktan?”
Mavi Tuğba Karademir

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Bey'in
Poesia"Küçük bir Beyefendi, düşüncelerini yazarken belki sizde orada olursunuz." Okunacak o kadar sayfa varken hepsini bir güne sığdırma. Sonbahar kapıdayken sıkıldıkça oku.