Tüm gün dört duvarın üstüme gelişini izlerken nefes almaya çalışmak ilkte eğlenceli gelse de bir yerden sonra boğuyor. Hele ki geceleri duvarların arasında ezileceğimi düşünüp uyuyamamak,uykularımın bölünmesi apayrı bir olay. Duvarlardan korkar mı insan ya. Cansız betonlar.
Bazen de bu duvarların arasında huzuru bulmaya çok yaklaştığımı hissediyorum ama sadece yaklaşıyorum; o hemen koşup kaçıyor,yetişemiyorum. Yetişemeyince,oturup bekliyorum. Gelmeyeceğini farkettiğimde de "yalnız mı öleceğim" diye düşünüp ağlıyorum. Absürd bir durumla karşılaşmadığım sürece en azından 40 yıl varken bunun gerçekleşmesine şimdiden üzülmeye bir kılıf uyduramıyorum. bunu bu kadar düşünmeme rağmen yaşıyor olmam da bence büyük bir başarı.
Hem nereye doğru koşuyor ki, bilsem peşinden koşardım. Yetişemezdim belki ama koşardım en azından. Bir umudum olurdu,bir şeylere inanırdım bu sayede. Ya da onu savunabilirdim. Bir zorlukla karşılaştığımda kendimi karanlık boşlukta yuvarlanıyor bulmaz,onu düşünürken bulurdum. Ya da ona tutkuyla bağlı olurdum,Akakiyeviç'in paltosuna bağlılığı gibi.
bu odanın içinde ne kadar koşabilir ki,beklersem gelmez mi? Ya ben aramaya gittiğimde gelirse. ya hiç gelmezse. ya bu dört duvarın arasında değilse. ya gerçekten beklediğim o değilse. ya da en kötüsü: hiç yoksa.
ihtimaller duvar olup birbir yükseliyorlar önümde.
derin bir nefes almaya ihtiyacım var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Bey'in
Poezja"Küçük bir Beyefendi, düşüncelerini yazarken belki sizde orada olursunuz." Okunacak o kadar sayfa varken hepsini bir güne sığdırma. Sonbahar kapıdayken sıkıldıkça oku.