Çalışma masasını tamamen boşaltmış, yıkamış olduğum tabelayı koymuştum. Tabelanın damlalarıyla ıslanmış masayı elimdeki eski beyaz bir havluyla siliyordum. Tabelanın ortadan ikiye ayrılmasına az kalmıştı. Annemden şeffaf koli bandı istemiştim. Bana babamın iş çantasından bulup vermişti. Verirken de imalı laflarını esirgememişti. Fulardan gözlerini alamamış, sorular sormuştu. Ben ise olabildiğince tembihli cevaplar veriyordum. Bazen annemin gözlerinde cümlelerimin ardını gören gizli bir göz olduğunu hissediyordum.
Koli bandını elime aldım ve baş parmağımla gezinerek açılacak çizgiyi aradım. Tırnaklarım yolunu zorlaştıran bir çizgiyle durdu ve tek hamleyle çizgiyi kaldırdı. Bant uzadıkça çıkan pürüzlü sesle yüzümü buruşturdum. En altta sabitleyerek üstüne doğru götürdüm ve tabelayı kaldırarak arkasına doğru götürdüm bandı. Tabelayı tersine çevirip masaya yasladım ve en dip noktasında durdum. Eğilerek bantı dişlerimin arasına koydum, hızla çektiğim başımla bantta koptu. Bandı masaya bıraktım. Ucunu parmaklarımla bastırarak sabitlemeye çalıştım. İki elimle kaldırdım, gülümsedim. "Oldu," dedim. "Biraz eski durdun ama olsun."
Kapım açıldığında irkilerek kapıya döndüm. Kapının kolunu tutarak bana bakan annem, "uyusana artık. Saat kaç oldu?" diye söylendi.
"Uyuyorum şimdi. Bitti işim."
Tabelaya baktı, fularla parmaklarımı saklamak için tabelanın arkasına götürdüm. "Hala çıkarmadın mı fuları?" diye sordu.
"Çıkarırım şimdi..." dedim ağır bir sesle. Annem kaşlarını havaya kaldırdı. "Birkaç saat önce de şimdi demiştin sanki?"
"Unutmuşum, abartmasak mı?"
Başını aşağı yukarı salladı. "Abartmayayım, peki," dedi. "Geç oldu," dedi ve bakışlarıyla tabelayı gösterdi. "olmuş işte. Uyu, açık görürsem ışığı fena olur."
"Tamam," diyerek ayaklandım. Tabelayı masaya koydum. "Bak, kalktım."
Annem, "fularla uyumazsın herhalde?" dedi imayla. Dudaklarım aralandı. "Yok," dedim. Huzursuzlanmıştım. Annem, bir şeyleri çok net görüyordu ama söylemiyordu. "İnşallah," dedi ve yavaşça kapıyı kapattı.
Elimi kalbime koydum. "Neden bu kadar kasvetlisin?" diye sordum kendi kendime. "Fatma, ne yaptı acaba?"
Fatma, beni aramıştı. Döndüğünde beni göremediğini söylemişti. Ona eve döndüğümü söylediğimde ise annemin yarayı farkedip etmediğini merak etmişti. Durumu nasıl açıklayacağımı bilemediğimden üstünden geçerek fularla kapattığımı söylemiştim. Fuların Araz'a ait olduğunu söylemek istememiştim. Fatma'nın güncel düşüncesine destek olacağını düşünmüştüm. Ben ise ona neden saklandığımızı sormak için konuya girecekken Fatma buna müsaade etmemişti. Ben de bir daha sorma girişiminde bulunmamıştım. Elbet ilişirdi kokusu.
Yatağa oturdum ve fuları çıkardım. Yara bandıyla sarılı parmaklarıma göz attım. Annemin elimi hızla tutup fuları çıkarmaması beni şaşırtmıştı. Benden duymak istiyordu. Yalanımı yakalamak istemiyordu. Bundan nefret ederdi. İç çekerek başımı yastığa koydum ve yüzümün yarısını gömdüm. Keşke aklımın yarısını da bu şekilde gömebilseydim diye düşündüm.
Pazar gününe uyandığımda tüm aile evdeydi. Babam sabah çayını içerken annemle sohbet ediyorlardı. Sohbetleri kulağıma hafif hafif değerlenken göz kapaklarım kıpırdıyordu. Sağ yüzüm yastığa öylesine yapışmıştı ki sağ gözümü kıpırdatamamıştım. Elimi yastık altına koymak isterken sızladı. Bu sızı yüzümü buruştururken diğer yandan gözlerimi aralamıştı. Yatağa yapışık elimi yavaşta indirdim. Yorgan altından elimi bacağımın üstüne koydum. "Of," diye mırıldanarak, aralanan gözlerimdeki buğuyu silmek için birkaç defa göz kapaklarımı aşağı yukarı hareket ettirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2630. Sokak
Teen FictionDört duvara sıkışmış hislerinin arasında kalan Nida, sokakların tozu ona değdiğinde kendisini hiç beklemediği bir durumun içinde bulur. Bu toz sadece ona bulaşmamıştır: Bir taraftan sarsıntıya uğrayan dostluğu ve yeni tanıştığı hisleriyle girdiği mü...