Watty kendine gel.
Uyumak istiyordum, uzun bir süre. Hiç uyanmayayım istedim ama bu mümkün değildi. Gittikçe yük olmaya başlayan göz kapaklarımı açık tutmak için büyük bir çaba sarf ediyordum. Avuçlarım içinde sıkıca tuttuğum sürahiyi düşürmemek için diğer elimle de tabanından tuttum. Sürahiyi masaya bırakıp oturduğumda annem seslendi: "uyumazsan böyle olur işte."
Gözlerimi açtım. "Uyudum bi' kere," diyerek ayaklandığımda omzuma değen el beni geri oturttu. "Tabii tabii."
Annem tabakların olduğu tepsiyi sürahinin yanına koydu. Sandalyeyi kendine çekti ve çaprazıma oturdu. "Babam?"
Örgü şekildeki ekmek sepetini aramıza koyarken, "o halana gitti, orada yiyecek," dedi. Sepetten bir ekmek parçasını aldım. "Sen neden gitmedin halamın yanına?"
Kaşığına çorbasını doldurup içti. "Halandan bana ne?" diye terslemesiyle, "tamam, sormadım," dedim ve yemeğime devam ettim. Annem, ekmek sepetine yönelirken kaşık tutan elimin aşağı inen kazağın koluna baktı. Kaşları çatıldı ve kaşığını çorba kasesinin içine koydu. "O bileklik," dedi. Gözlerim bileğimdeki bilekliğe kaydı.
Araz verdikten sonra arabada takmıştım. Kaşığı yavaşça masaya bıraktım. "Teyzemin bilekliğinden," dedim, normal davranmaya özen gösterek.
"Teyzen ne zaman verdi sana onu?"
"Vermişti bir ara işte, hatırlamıyorum."
Annem, başını salladı. "Peki."
Merakla, "bir sorun mu var ki?" diye sorduğumda kaşığını tekrar eline alırken başını iki yana salladı. "Yok," dedi. Ben de konuyu fazla uzatmadım. Yemeği sessizce yemeye devam ettik. Annemin sorusuyla öylesine gergin bir hale bürünmüştüm ki uykum açılmıştı. Yemekten sonra odama geçtiğimde Fatma'dan gelen bir sürü cevapsız arama ve mesaj vardı. Evde telefonla konuşmamdan annem rahatsız olurdu, hoşlanmazdı. Bu yüzden annemin salona geçip televizyonu açmasını bekledim. Annem salona geçtiğinden Fatma'yı aradım.
"Sonunda," diye açtı telefonu.
"Kusura bakma, anneme yardım ettim; bakamadım telefona."
"Sen neden durakta uyuyakalıyorsun, hanımefendi? Araz seni görmese ne olacaktı?"
"Uf, uyudum işte," dedim ve yatağa oturdum. Tek elimle gözümü ovuşturdum. "Hem sağ ol. Annemi aramışsın; aramasaydın telaşla okula gelirdi."
"Araz'a dua et sen," dedi, arkadan televizyon sesi gelmeye başladı. Evi toparlıyor gibiydi. Ses bir uzaklaşıp bir yakınlaşıyordu. "İşin varsa sonra arayayım."
"Yok, sadece fazlalıkları yerine koyuyorum. Boş ver onu bunu. Bugün uyu, sıkma canımı."
"Uyuyacağım. Fatma sana bir şey söyleyeceğim."
"Söyle."
Alt dudağımı ısırdım ve bilekliğime baktım. "Hani seninle teyzemin yanına gitmiştik."
"Evet?"
"O gün ben Araz'la karşılaşmıştım."
Sesimi kısarak kapıya baktım. Kapının altındaki boşlukta görünen bir ayak veya yakınlarda bir gölge yoktu. Fatma sinirle, "ve bunu bana şimdi mi söylüyorsun?" diye çıkıştı.
"O günlerde Araz'a sinir oluyordun, o yüzden demedim."
"Neyse... ee?"
"İşte o gün teyzemin dükkanından bahsetmiştim. Bugün de karşılaştık ve bana oradan bileklik almış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2630. Sokak
Teen FictionDört duvara sıkışmış hislerinin arasında kalan Nida, sokakların tozu ona değdiğinde kendisini hiç beklemediği bir durumun içinde bulur. Bu toz sadece ona bulaşmamıştır: Bir taraftan sarsıntıya uğrayan dostluğu ve yeni tanıştığı hisleriyle girdiği mü...