14: Karmaşa

71 16 0
                                    

Gül desenli tül perdenin ucu omuzlarıma düşerken kendimi bozmadan oturmaya devam ettim. Yanımda annem, annemin yanında Fatma, Fatma'nın yanında Dilek abla oturuyordu. Annem sırtını krem rengi koltuğa yaslamış bir şekilde mevlütü dinliyordu. Eli alnında bir şekilde gözlerini kapatmıştı. Bense halıya bakarak düşüncelere dalıyordum. Başımdaki yazmayı alnıma çekiştirerek saçlarımı kulak arkama götürdüm. Annem beni uyarmadan yapmam benim için daha hayırlıydı. Annem, "amin," diyerek topluluğa katılırken dikkatle dinliyordu. Arada Fatma'yla göz göze geliyorduk. Mevlüt bittiğinde tabakları dağıtmak için annem, "Nida da yardım etsin," diyerek bana baktı. Başımı salladım. "Tabii," diyerek kalktım. Siyah bol paça pantolon ve kalçamı örten bol bluzumu giymiştim. Bluzumu indirerek mutfağa gittim. Mevlütüne geldiğimiz Serap ablanın evine yabancı değildim.

Mutfak bir hayli kalabalıktı. "Şey... götürülecek tabak varsa götüreyim," dedim. Serap abla, bana baktı. "Ay, güzelim gel, gel," diyerek elindeki tepsiyi verdi. Tepsiyi iki elimle sımsıkı tutarak yol aldım ki mutfak kapısının girişinde Fatma'yı gördüm. "Yardım etmesem olmaz," dedi ve tepside artı olarak konulmuş iki tabağı aldı ve önümden yürüdü. Salona geçtiğimde sırayla tabakları dağıttım. Annem, beni dikkatle izlerken diken üstünde yürür gibiydim. Koca salona tabak verme işi bittiğinde kendi tabağımı alarak oturdum.

Annem, bana yanaşarak, "bir dahakine dememi bekleme yardıma git," dedi.

"Niye? Benden başka kimse kalkmadı."

"O onların terbiyesizliği," diye fısıldadı monoton sesiyle.

"Ne alaka anne? Davet edilmişler, neden kalksınlar?"

Annem, keskin bir bakış attığında sustum. "Tamam, anladık," dedim ve tabağımdaki ıslak kekten bir parça alıp ağzıma attım. Salonda uğultular başladı. Annemin çaprazında kalan orta yaşlı bir kadın, anneme doğru. "Serpil, Nida mı bu?" dedi.

Annem, başını salladı. "Evet, o."

"Ay ne büyümüş maşallah. Kaç yaşında?"

"17."

Annem neden dönemlerimden bir yaş büyük olduğumu kabullenmiyordu?

Kadın bana baktı. "Hımm, okuyor mu?"

"Okuyor. Sınava hazırlanıyor. Seneye girecek inşallah."

Abla, başını salladı. "Hayırlısı olsun." Gözü Fatma'yı buldu. Şaşırdı. "Aa, Fatma, sen nasılsın kızım?" Fatma, tabağında oyalandığı çatalı durdurdu. Kadına endişeyle baktı ve annesine baktı. Dilek ablada bir etkilenme yoktu ama Fatma için durum aynı değildi. Fatma neden gerilmişti? Fatma, sahte bir rahatlıkla, "iyiyim, sağ olun. Siz?"

"Ben de iyiyim. Seni bayağıdır görmez oldum, biliyor musun?"

Fatma, gülümsedi. "Sınav yılı, çok çıkamıyorum."

Kadın, "Doğru doğru. Allah kolaylık versin," dediğinde Fatma başını salladı. Başındaki yeşil yazmayı iki parmağıyla çekti. Kadın, yanındaki tekli koltukta oturan kumral kadına döndü. O da bizim gibi açık olacaktı ki yazmasını gelişigüzel takmıştı. Siyah etek ve kırmızı bluzu vardı. Bluzunun üstünede örülmüş beyaz bir hırka giymişti. Gözleri Fatma'daydı. "Nadide, senin oğlan üniversitedeydi, değil mi?"

Nadide... nereden anımsıyordum bu ismi?

Nadide denilen kadın bakışlarını Fatma'dan kaçırdı ve yanındaki kadına baktı. "Evet," dedi ve sustu. "Kızlar da gidecektir inşallah."

2630. SokakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin