18. Bölüm:
Babamın sedyede yatan baygın bedeni hiç bilmediğim bir odaya girerken gördüğüm manzara annemin çaresizce kırılan dizleriyle yere çökmesiydi. Annemin kolundan tuttum. "anne!"
Annemi bu şekilde görmek daha önce tanışmadığım bir öfke ve hırsla doldurdu beni. Annem kapanmaya hazır gözlerini yere indirdi. "Oğlum..." diye fısıldadı. Yengemin çömelip anneme, "gel Sümeyye, bir doktora görün," dedi ve annemi kaldırdı. Annem ellerimden kayıp ayaklanırken ben de geri çekildim. Yengem, "Araz, sen otur burada. Geliyoruz," dedi. Annem, yengemle birlikte hastanenin beyaz koridorunda yürürken başımı eğerek demir oturağa oturdum. Sessiz koridora ses getiren ayak seslerini duydum ama görünümümde değildi. Sesler vardı sadece.
"Kafasını fena çarptı, sorma. Zaten sürekli fenalaşıp duruyordu anne."
Amcamın sesiydi. Babaannemle konuştuğunu anladım. Yanına bir ayak sesi daha geldi. "Bilmiyorum. Durumu için bir şey demediler hala... Araz geldi sadece, Sude'yi Akıbet'in yanına bıraktık... ağlama anne, iyileşir abim."
Konuşmayı bitirdi.
"Sümeyye abla nasıl oldu?"
"O da perişan oldu, serum mu sakinleştirici mi, artık bir şey verdiler bakalım."
"Abimin işi iyiye gitmeyecek gibi."
"Kader artık, ölecekse de yapacak iş yok."
"Sümeyye'yi köye yollayalım. Abim iyileşene kadar bizim ele bakmak isterler."
"Aman, şimdiden ne Sümeyye ne çocukları baş ağrım edemem. Eve kim bakıvercek, aşı var bunun, yarını var..."
Aralarında geçen konuşmanın korkunçluğunu o yaşımda biraz olsun anlayabilmiştim. Kalbimdeki hırsın doğuşu o güne aitti. Amcam, düşündü. "Evi kiraya verirsek iyidir. Boş durmasın."
Küçük ellerim yumru oldu. Parmaklarımı sıktım, tüm öfkemle. Oturaktan kalktım, oturak demirinin çıkardığı sesle amcam ve yengem bulundukları duvar arasından çıkarken ben de koridorun solundaki boşluğa girerek gözden kayboldum. Duvara sırtım yaslıydı, yavaşça çömelerek gözyaşlarını akıttım. Alnıma gelen saçlarımı tutarak geriye çektim. Yarın babamla gideceğimiz berber aklıma geldiğinde daha da üzüldüm, ağlamaya devam ettim, gzyaşı bitip hırsa dönünceye kadar.
Babamla ilgili alınan ilk bilgi bir süre ayağa kalkamayacağıydı. Annemle konuşulan ilaçlar ve tedavileri kulak arkası ettim. Bu saatten sonra düşündüğüm tek şeyi evimi korumaktı. Annem, doktorla olan görüşmeden sonra amcam ve yengemle konuştu. Konuştuğunda yüzünden dökülen tüm endişe beni daha sinirlendirdi. Amcam beni önden eve götürdüğünde ilk işim Sude'nin odasına gitmek oldu. Sude tepkisiz bir halde uzanıyordu. "Sude, hadi abiciğim. Annem de gelir şimdi. Seni böyle görmesin."
Hiçbir şey söylemedi. Gözlerini kapattı. Omuzlarım düştü. "Uyu, tamam. Yine geleceğim ama."
Üzerindeki yorganı yukarı çektim ve odadan çıktım. Halam koltukta oturmuş, elindeki dua kitabını okuyordu. Ağlayarak kitabı kapattı. "Allah'ım sen Kenan'ı çocuklarına bağışla," diye fısıldadı. İçimden geçen bir aminle koltuğun diğer ucuna oturdum. Halam, eliyle ağzını kapattı. "Yarabbi... bu nasıl oldu?"
Kapı zili çaldığında halam koşarak kapıyı açtı. Annem kapıdaydı. Başındaki siyah eşarbı çıkarttı ve halama sarıldı. Onlara baktığımda içim kasvetlendi, "babam ölmüş gibi davranmayın," dedim. Annem halamın omzunda olan çenesini kaldırdı. "Araz," diye fısıldadı. Yanıma geldi ve bana sarıldı. Başım annemin göğsündeyken, "tabii ki ölmedi, o nasıl söz," dedi. Halama döndü. "Akıbet abla sen git. Sağ ol."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2630. Sokak
Teen FictionDört duvara sıkışmış hislerinin arasında kalan Nida, sokakların tozu ona değdiğinde kendisini hiç beklemediği bir durumun içinde bulur. Bu toz sadece ona bulaşmamıştır: Bir taraftan sarsıntıya uğrayan dostluğu ve yeni tanıştığı hisleriyle girdiği mü...