bir şiir hangi yangını söndürür*

2.9K 178 25
                                    

"Vuslat."

Bir şehrin herhangi bir sokağında, belki de hiç kimse tarafından bilinmeyen bir köşesinde saatlerce oturdular. Belki de hiçbir anlamı olmayan o bank, o gün hiç olmadığı kadar değerli hissetmişti kendini. Çünkü aslında şahit olduğu sıradan bir muhabbet değildi, birbirine hem çok uzak hem çok yakın olan iki insanın arasındaki güçlü bir bağa tanıklık etmişti. İşte herkese sıradan gelebilecek ama derininde büyük bir anlam taşıyan o muhabbetin ilk cümlesiydi bu.

"Adım, Vuslat."

"Memnun oldum ben de Kasım, içi dışı harabe olan, seni görünce hayat bulan adam. İsmini çok sevdim."

Vuslat gülümsedi. Vuslat ilk kez bu kadar içten gülümsedi.

"Ben de seni çok sevdim, harabe adam. Senden farkı olmayan faydası sadece sana dokunan o kız, seni çok sevdi."

"Bana hikâyeni anlatacak kadar sevdin mi?"

"Seni o hikayeye katacak kadar çok."

Kasım gülümsedi. Kasım belki de ilk defa bu kadar içten gülümsedi.

Uzun bir sessizlik oldu birkaç dakika aralarında. Anlatacaklarını kafasında toparlamak istedi Vuslat ancak buna gücü yoktu, içinden geldiği gibi anlatmaya başladı.

"13 yaşındaydım, bundan beş sene öncesi. Ne kadar tuhaf değil mi, sanki hâlâ dün gibi oysa. Babam bir fabrikada işçiydi, annem ev hanımı. Arada eve katkısı olsun diye temizliğe giderdi ama babam bunu pek istemezdi. Babamın aldığı para çoğu zaman yetmezdi ama biz her zaman bir şekilde üstesinden gelirdik. O çok istediği güzel aydınlık günler gelmedi, bize hep en iyi hayatı yaşatmak istedi, bize simli parıltılı hayatlar yaşatmak istedi, ama zaten babam bize parıltılı bir hayat sunuyormuş, varlığıyla.

Kuzenimin doğum günüydü. Akşam sekiz civarı onlarda toplandık. Evleri ahşap iki katlı geniş bir evdi. Biz her zamanki gibi üst katta oyun oynuyor, pasta üfleme merasimini bekliyorduk. Her şey o kadar hızlı gelişti ki, teyzemin çığlıkları, annemin koşar adımlarla içeriye dalıp bizi çıkarmaya çalışması ve gözlerinde hiç görmediğim bir dehşet...

Neler olduğunu kavrayamadım başlarda ama aşağıdan yükselen dumanlar ve yüksek sesle devrilen tahtalar büyük bir yangının habercisiydi aslında. Annem kuzenlerimizle bizi çıkarmaya çalışırken alevlerin eve nasıl sıkıca sarıldığını hâlâ anımsıyorum. Herkes bir şekilde kendini dışarı atmaya çalışıyordu, annem kapıya doğru hızla ilerlerken üzerime yanan bir tahta parçası düştü. Önce bir anda saçlarım tutuştu sonra yanağımda büyük bir acı hissettim. Annem beni fark ettiğinde hemen müdahale etmeye çalıştı, dışarı çıkardı. Saçlarımdan çok yüzüm benim için büyük bir korkuydu. Hissettiğim acıyı asla tarif edemem.

Herkes çıktı o evden ama bir tek babam çıkmadı. Beni bir tanıdığımız hastaneye götürürken babamı bir daha hiç görmedim. Babamı oradan çıkarmışlar, mahsur kalmış bir odadan çıkarmışlar. Bir mezara gömmüşler ama ben hiç gitmedim oraya. Babamın mezarı benim için o evdi. Ama oraya da bir daha hiç gitmedim. Ben babamı hiç ölü bilmedim, her aynaya baktığımda aklıma gelecekti, biliyor musun ben o günden sonra günlerce aynaya bakamadım. İstese üzerinden asırlar geçsin o yangının ben hayatımın sonuna kadar o yangının hatırasıyla yaşayacağım. Bu hepsinden daha kötü hissettiriyor Kasım; bir yangınla yaşamak."

Kasım gözlerini yakan yaşları orada tutmaya çalışsa da Vuslat'ın ağlaması karşısında başarılı olamamıştı. Genç kız sanki bunları anlattıkça yarası sızlamış gibi oraya dokundu. Bir an başka hiçbir şey söylemeyecek sandı ama boğazını temizleyip devam etti.

"İlk başlarda insan içine çıkmazdım, insanlarla iletişim kurmazdım. Liseye geçtiğimde de durum farksızdı ama çok iyi insanlarla tanıştım. Gözlerimin içine bakan, acıyarak değil sevgiyle bakan insanlar. Daha sonra kabullendim, bununla yaşamaya alıştım çünkü saçlarım yüzümde dolaşmak daha çok dikkat çekiyordu. İnsanlara bir şey göstermek istemiyordum, veya açıklama yapmak. Sonra Ayça ile tanıştık, bana sadece birkaç gün iyi davrandı. Daha sonra beni görmezden geldi. Birkaç kere arkamdan konuştuğunu duydum, yüzümle ailemle ilgili bir şeyler. Karşısına geçip tek kelime etmedim. Çünkü ne söylersem söyleyeyim asla benim gibi hissetmeyecekti.

Sonra sizi gördüm. Seni o güne kadar hiç görmemiştim. Senin ona bakışlarını gördüm bir de onun sana bakışlarını. Arada kocaman bir fark vardı. O farka tutundum. Seni sevdiğimi kendim dahil kimseye belli etmemeye çalıştım. Kavgalarınıza şahit oldum, senin okuldaki sorunlarına, abinle arandaki sıkıntıya, öfkeli haline... Her halini gördüm, anladım.

Sizin eve temizliğe geldiğimizi sonradan öğrendim. Okuldan arta kalan zamanlarda geliyordum ama zaten sen beni görmüyordun doğru düzgün. İnsanların yüzüne bakmıyordun bir yandan da. Odanda birkaç defter görmüştüm. Sadece birkaç sayfa okudum merak etme, yazdığın şiirleri okudum. Seni anladım demiştim ya hani sonra seni daha iyi anladım. Ve gördüm."

Vuslat elini Kasım'ın göğsünde doğru uzatıp kalbinin üzerine koydu.

"Bendeki yanıktan sende de olduğunu, sadece görünmeyen bir yerde olduğunu anladım ve onu gördüm."

kasım | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin