Özel Bölüm ve teşekkür.🖤

1.4K 129 38
                                    

”Acı somut bir halde karşımda duruyordu ve ben onu her zerremle kucaklamak istiyordum. Çünkü hissedebileceğim tek duygu artık oydu...”


***

Kasım ağır hareketlerle dizlerinin üzerinde doğruldu ve Feyza'nın desteğiyle ayağa kalktı. Esen rüzgar Kasım'ın ıslak yanaklarına değiyor ve alev alev yanan bedenini titretiyordu. Kirpiklerine kadar taşan gözyaşları bir an bile kurumadan yerini yeni taneler alıyordu. Gözlerini o eve çevirdi tekrardan. Boyanmış, yapılmış ve dipdiri duran bu taş yığını sanki üç can almamış gibi nasıl dimdik duruyordu?

Bir evin değil bir mezarın karşısında duruyordu Kasım.

Elindeki mektubu katlayıp göğüs cebine koydu ve arabasına doğru ilerledi. Ona bu haberi veren kadından, Vuslat'ın mezarını öğrenmişti. Bu soruyu nasıl sormuştu, kadın nasıl cevaplamıştı düşünmek bile istemiyordu. Sadece ona götürecek olan yolu izlemek ve ona gitmek istiyordu.

Sevdiği kadının mezarına.

Kavuşamadığı Vuslat'ına...

Nasıl nefes alıyordu bilmiyordu. Buraya ne heveslerle geldiğini hatırlıyordu sadece. Nasıl pişman olduğunu söyleyecekti ona. Onu bırakmanın yaptığı en büyük hata olduğunu, ne ceza verirse çekeceğini anlatacaktı. Affetmesini isteyecekti tüm mahcubiyetiyle. Tüm ezilen kalbiyle karşısında aslında ondan hiç gitmediğini haykıracaktı. Sonra Vuslat onu görünce biraz şaşırtacaktı. Beklemiyordu değil bekliyordu ona geleceğini; biliyordu çünkü o hep ona gelirdi. Biliyordu çünkü söylediği laflar en çok kendini yakmıştı. Şimdi biraz sitemli gözlerle bakacak ama sonunda, nerede kaldın diyecekti. Hep seni bekledim, diyecekti. İşte şimdi nefes alıyorum, diyecekti.

Kasım buğulu gözlerle yola bakıyor, göğsündeki mektubun ağırlığıyla içinde bir volkan taşıyordu.

Hiçbir şey yapamıyordu. Hiçbir şey diyemiyordu. Ağlıyor ve ona gidiyordu, daha çok ağlıyor ve ona gidiyordu.

Onun gözleri yerine neye bakacağını düşünüyordu ve canından can kopartan bu fikir onu mahvediyordu.

Tarif edilen yere geldiğinde ellerini direksiyona daha çok bastırdı. Gözleri sabit bir noktaya bakıyor ve artık donuk olan bakışlarını etrafına çevirmek için kendini zorluyordu. Feyza yanında hiç ses etmeden akan gözyaşlarıyla Kasım'ı inceliyordu. Onu hep kötü hallerde görmüştü Feyza, ama bu defa çok farklıydı. Kasım, hiç olmadığı kadar perişan bir halde ve hiç görünmediği kadar yorgun görünüyordu.

Birkaç dakika daha arabada bekledikten sonra ağır hareketlerle elini kapının koluna götürdü ve bakışları Feyza'yı buldu.

“Beni burada bekle.” dedi çatlak çıkan sesiyle. Çünkü onunla yalnız olmak istiyordu. Sadece ona ağlamak, pişmanlığını sadece ona duyurmak istiyordu. Feyza hızla kafasını sallarken Kasım çoktan dışarı çıkmıştı. Kadının tarif ettiği yerlerde ilerliyordu. Onu bulma fikri hayatında hiç bu kadar acı hissettirmemişti, çünkü onu bulmak hep umut dolu, onunla karşılaşmak hep milat olarak adlandırılırdı.

Kasım, acısıyla buluşmaya gidiyordu.

Yalnızlığıyla karşılaşmaya gidiyordu.

Pişmanlığıyla kucaklaşmaya gidiyordu.

***

Kasım'ın Anlatımıyla...

O yolda, yürüdükçe kalbimin üzerine çarpan o mektubun ağırlığıyla gidiyordum. Kalbim, bedenim, ruhum onun satırlarıyla kavruluyordu o anlarda. Zaman geçmiyor, zaman beni hapsedecek o dakikalara doğru ilerletiyordu. Ayaklarım ne değiyordu o toprağa, ne ben atıyordum o adımları. İçimdeki ağırlık tam arkamda duruyor, ağladıkça beni ona gönderiyordu. Şimdi nereye bakacaktım onun gözleri yerine? Nereye sarılacaktım eksik kalbimle? Nasıl isteyecektim beni affetmesini?

Ruhum kavruluyordu diyordum ya, kavruluyordu işte, bu cümlede hiçbir kelime mecazi değildi. Çıplak elle dokunulan ateş nasıl yakarsa, o an damarlarımda akıyor ve defalarca aynı yerlerde geziniyordu. Ama hâlâ nefes alabiliyordum.

İlerledikçe yorgun düştüm, ilerledikçe bedenim ağırlaşmaya başladı ama sonunda onu buldum. Göğsüme iğne gibi batan mektubu çıkardım sanki o bana destek olacakmış gibi ve yürüdüm. Ne yürümek istedim, ne ona bakmak. Çünkü onu hiç bu kadar yok bir şekilde görmemiştim.

Yoktu. Ölmek değildi bu. Ölüm bu olamazdı. Yoktu, işte. Bir daha hiç olmayacaktı. Ona bir kere daha sarılamadan yok olmuştu. Ona bir kere daha sarılma şansımı ben katletmiştim.

İlerledim, küfürler savurarak. Halime ağlayarak yürüdüm. Ruhum sürünüyor ama bedenim adım atıyordu, bu çelişkiye içerledim.

Ve onu gördüm. Daha önce hiç o olmayan onu.
İşte orada. Benim biricik sevgilim, benim cânımın içi.

'Vuslat Adel Akboğa.'

Üzerine ekilen çiçeklere ve yeni sulanmış toprağına baktım. Ve o isimle, bu gördüklerimin nasıl aynı karede olduğuna. Belki defalarca kontrol ettim. Yavaşça yanına eğilip, dizlerimin üzerine çöktüm. Elimdeki mektubu toprağına doğru uzattım.

“Ben geldim... hazine.” dedim fısıltıyla. “geç kaldım biliyorum, ama geldim, çok beklettim mi?”

Boğazımda nefes aldırmayan yumrunun gitmesini bekledim ve sonra devam ettim.

“Mektubunu aldım. Benden istediğini yaptım ve o satırlara gülümsedim. Sen de gördün beni biliyorum. Hâlâ da görüyorsun. Beni affetmen için geliyordum sana. Hepsinin koca bir yalan olduğunu söylemek için. Ama...”

Daha fazla devam edemedim, olmadı. Bu halimi görmesin diye çabaladım ama elimde değildi.
Ellerimi toprağa doğru uzattım, birkaç saniye dokunamadım ama daha sonra ona dokunuyor gibi okşadım toprağı. Ellerime değen ufak taşları kenara aldım ona ağırlık yapmasın diye. Biraz ağladım, biraz konuştum, çokça sustum. Onu o kadar çok özlemiştim ki bunu yalnızca susarak anlattım. Geç kaldığıma sitem etmişti, ama sonra bana kıyamamıştı hissediyordum.

Zaman geçti, gözyaşlarım hiç dinmedi, ne elimi ondan çekmek istedim ne de yanından ayrılmak. Ne kadardır yanında duruyordum bilmiyordum ama Feyza yanıma geldiğinde epey bir zaman geçtiğini anladım.

“Kasım... Kalkabilecek misin?” diye sordu, bütün sormak istediği soruların yerine bunu sordu. Onunla vedalaşmayacaktım çünkü artık ben de burada yaşayacaktım. Onun taşına konan kelebek gibi, üzerinde açan çiçek gibi burada olacaktım.

İki katlı taş yığını nasıl bir mezara dönmüşse, bir kuru toprak da benim evim olacaktı...

&

Merhabalar... Uzun zaman oldu Kasım ailesi... Sizleri çok özledim, siz de eminim onları özlediniz. Yazarken kalbimi titreten dakikaları yeniden yaşamak beni biraz zorladı. Ama sözümü tutmak istedim ve ayrıca teşekkür etmek istedim çünkü altmış binlik kocaman bir aile olduk ve bunun için ne kadar teşekkür etsem azdır. Onları sevip benimsediniz kalbinizde acı bir iz bıraktınız ama yine de beni mesajlarınızla hep mutlu ettiniz... Kendinize iyi bakın, hoş kalın, sizleri çok seviyorum. Oy ve yorumları eksik etmeyin.🖤

kasım | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin