(44) HASRET

19.6K 1.6K 256
                                    

NAZLI'NIN AĞZINDAN

İstanbul..
Doğup büyüdüğüm, ömrümü geçirdiğim şehir. Böyle mi olacaktı sana dönüşüm? Oysaki ne büyük umutlarla ardımda bırakmıştım seni.

Uğruna yaşadığım şehri, hayatımı, evimi, ailemi... her şeyimi ardımda bırakıp lyüreğimi emanet ettiğim adam yoktu yanımda. Bedenimde ona ait bir can varken, kendisi çok uzaklardaydı.

Bedeninin uzaklığı değildi önemli olan. Yürekler yakın oldukça aradaki mesafenin hiçbir önemi yoktu. Fakat yürekler arasında kalın duvarlar örüldükçe aynı yataktayken bile uzun mesafeler kat etmek lazımdı ulaşabilmek için. Biz ise bir türlü aşamamıştık o mesafeyi. Aylardır kollarında uyuduğum adam bana çok uzaktı. O yüzden, araya giren şehir mesafesinin de çok önemi yoktu.

Mahallem, sokağım, evim.. nasıl da özlemiştim her yerini. Evime yaklaştıkça yüreğime heyecan yerine hüzün çöküyordu. Böyle değildi hayalim. Beyaz gelinliğimle, Harun'un elinden tutup yeni bir hayata adım atmak için çıktığım eve Harun'suz dönmek canımı çok yakıyordu.

Evimin kapısını çalarken yüreğimdeki hüznü, buruk bir tebessümle kapatmaya çalıştım. Kapıyı açıldığına karşısında beni gören Büşra yengem şaşkın halde bana bakarken hasretle sarıldım. İçeri girmemle ailemin şaşkınlıkla karışık sevinciyle karşılandım. Yorgun bedenimi annemin şefkatli kollarına bırakırken gerçek sevgiye ne kadar ihtiyacım olduğunu hissettim. Sevmeyi bilmeyen bir adamın yüreğimi tüketmesine izin vermiştim bunca zaman.
Ailemin, hiç büyümeyen nazlı kızıydım ben. Hep öyle kalmak istiyordum. Kadın olmak ağır gelmişti. Yeğenlerime anne gibi olmayı becerebilmiştim belki ama eşime kadın olmayı becerememiştim.
Yanımda Harun yerine Serhat abinin gelmiş olması her şeyi açıklıyordu aslında. Annenlerin surat ifadesinden anlaşılıyordu burukluğu.

"Harun nerde kızım? İçeri girmedi mi?" Deyişine olumsuz anlamda başımı salladım.

"O gelmedi anne. Şehir dışına çıkma yasağı devam ediyor hala."

"Sen neden geldin o halde? Bir sıkıntı mı var kızım." Başımı önüme eğip "Hayır" dercesine salladım.

"Bir şey olduğu belli. Sen, kocanı orda tek bırakıp gelmezsin." Deyişine Büşra yengemin cevap vermesi kurtarıcım olmuştu.

"Anne, bırak kız nefes alsın. Anlatması gereken bir şey varsa anlatır sonra."

Geç saate kadar ailemle oturup sohbet ederken onları ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Abim, küçük bir çocuk gibi kolunu boynuma sarmıştı.

Yatmak için hazırlanırken abimin balkondan elinde telefonla sinirli bir şekilde çıktığını gördüm. Sinirle söylenirken beni görünce susmuştu. Ne olduğunu sorduğumda ise "İşle ilgili" diyerek geçiştirince üstünde durmamıştım.

Yatağa girdiğimizde yorgunluktan gözlerim kapandığı halde uyku girmiyordu gözüme. Harun'u bir an olsun aklımdan çıkaramıyordum. Son kapıdan çıktığımda son kez başımı çevirip gözlerine bakarken, yüzüme bakışını unutamıyordum. Kızgındım, kırgındım. Ama onsuz yatak çok soğuktu. Sıcaklığını özlüyordum, sesini, nefesini, gülüşünü... Bir kez bile merak edip aramamıştı Serhat abi, çıkmadan önce onu arayıp haber vereceğini söylemişti ama Harun, halimi merak edip aramamıştı.

Uykusuz geçen gecem sabaha ulaştığında düşünmekten beynim allak bullak olmuştu. Bundan sonra ne yapacağımı düşünüyordum, ne zamana kadar burada kalacağımı, Harun'un böyle davranmasının sebebini. Bana gelip pişman olduğunu söylese affedebilir miydim acaba? Samimiyetine inanabilir miydim? Tekrar eskisi gibi olabilir miydik?

ÖMRE BEDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin