iki

120 10 11
                                    

"Kitapları tersten okursan bir anlam ifade etmezler."

*

İnsan içine çıkmayalı uzun zaman olmuştu. 

Bir podyumda yürüyor gibi hissediyordum. Tek fark, bir podyumda olsam insanlar bana hayranlıkla bakardı. Oysa şimdi kaşlarını kaldırarak süzüyor, hakkımda asla bilemeyeceğim şeyler düşünüyor ve belki birbirleriyle benim hakkımda konuşuyorlardı. Aslında bar, yanından onlarca farklı insanın geçtiği kalabalık bir sokak gibiydi, aynı kişiyi ikinci kez göremiyordun. Buna rağmen bu gürültünün, bu karmaşanın içinde olmaktan o kadar hoşnutsuzdum ki karnım ağrıyordu.

Olduğum kişiyi değiştirme hissiyle yanıp tutuşuyordum. İnsanların arasında bir iş istememe nedenim de tam olarak buydu, hiç arkadaşım olmamasının nedeni de. Onlardan çok farklı görünüyor olmalıydım. Ya da bende yanlış giden bir şeyler olmalıydı. Hepsinin bana bakmasının neden güzel olmam değildi, bunu biliyordum. Belki sadece bir bara göre çok sade giyinmiştim.

Bar kalabalıktı ama müzik ve danslı diskolara benzemiyordu. Işıklandırmalar rengarenk değildi, aksine duvarın belirli kısımlarına sarı ışık takılarak çok hoş bir görüntü sağlanmıştı. Çoğu masa ve sandalye, hatta banko bile tahtadandı. Barın içindeki kalabalığın nedeni ya doğum günü ya da bilardo masasında dönen eğlenceli rekabet olmalıydı.

Albina kocasını bırakmış, benim koluma girmişti. Burada olmamdan gerçekten mutlu görünüyordu. İşte kafamda milyonlarca paranoyak düşüncenin dönmesinin nedeni de buydu. Kim, neden ilk defa ayaküstü muhabbet ettiği biriyle beraber olmaktan bu kadar mutlu gözükürdü ki?

Bunun tek sebebinin, müdürün gözüne girmek için bir şans yakalaması olduğunu umarak işaret ettiği sandalyeye oturdum. Kendisi birileriyle sarılıp tokalaştıktan sonra beni de diğerleriyle tanıştırdı. "Bu edebiyat öğretmenimiz, Sasha Romanovic. Kendisi de sen gibi çok gençtir. Eh edebiyat insanı yaşlandırmıyor ama matematik için aynı şeyi söyleyemeyeceğim." Kırklı yaşlarında bir adamı işaret edip güldü. "Bay Igor Petrovich, matematik öğretmenimiz. Onun yanındaki doğum günü çocuğu, okulumuzun müdürü, Bay Viktor Makovsky."

Bana döndü. "Bu da komşum, arkadaşım, Bayan Yulia..."

"Yulia Glebova."

Bana tanıttığı herkesi uzunca, belkide rahatsız olmalarına neden olacak kadar inceledim. Sasha Romanovic, benden çok az yaşlı, kızıl ve de mülayim bir adamdı. Ortada dönen muhabbetten hiç kopmuyor ve diğerlerini memnun edecek şekilde hep kıkırdıyordu. Onun edebiyat öğretmeni olduğunu söylemese de bunu anlayabileceğim hissine kapıldım, sanki gözlerimi kapatıp resmetsem de onu kemikli gözlüğü ve kitabı dışında bir şeyle hayal edemiyordum.

Matematik öğretmeni ise çok daha soğuk gözüküyordu. Çekici bir soğukluk değildi. Adamdan o kadar haz etmedim ki gözlerim saçında, gözlerinde ve sinir bozucu şekilde büyük çenesine değdikten sonra, doğum gününe geldiğim adamın üzerinde durdu.

Viktor Makovsky.

Yazdığım romanlardaki o büyülü karakterlere benziyordu. Huzur bozacak kadar yakışıklıydı. Ketumluğuyla beraber taşıdığı bir elektrik ve çekicilik vardı. Saçları koyu ve yorgun bir sarı olmasına rağmen, ten rengi buğdaydı ve gözleri de açık bir kahverengiydi. Masanın tepesindeki sarı lamba yüzünden kahverenginin içinde yılanlar gibi kıvrılan sarı ve yeşil çizgileri de görebiliyordum. Böylesine genç bir adamın okul müdürü olması, bana sadece zengin bir aileyi anımsatıyordu. Tanışacağım kişinin çok daha yaşlı, somurtkan ve sinir bozucu bir bey olacağını hayal etmiştim.

Yaşlı olmaması dışındaki diğer özellikleri hemen hemen benziyordu.

Diğerleri tamamen kendi işlerine odaklanmış, sohbetin keyfini çıkarma derdine düşmüşlerdi ancak Viktor Makovsky, benim bu küçük oyunuma aynı şekilde karşılık vererek beni süzüyordu. Kafamı barın içindeki diğer taraflara çevirip saçlarımın yüzümü kapatmasını sağladım. Beni saklayacak, dikkati üzerimden çekecek her şey işime gelirdi.

Fernweh #1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin