"Özlemin, aptal insanlara yaptırdıkları ne garip.
Senin gibi birini seveceğimi hiç düşünmezdim."
*
Zamanı durdurmak gibi bir şansım olsaydı, o hakkımı bu gecede kullanırdım. Bedenlerimiz ateşin etrafında sallanıyordu. Tüm nefret ve öfkemizi unutmuş gibiydik. Kahkahalar o kadar güçlüydü ki öfkene bağlı kalmak zorlaşıyordu. Kendine bir muhabbette mecburen yer buluyor, istemesen bile söz almak için çabaladığını fark ediyordun. Muhabbet seni konuşman için içine çekip duruyordu.
Biraz susup çemberin kenarında bir hayalet gibi oturmaya devam ettim. Zamanı durduramazdım ama anı zihnime kazımak için onları izleyebilirdim. Fotoğraflar bana bu geceyi yeteri kadar iyi göstermez, yazılar bile yeteri kadar anlatamazdı. Dünya, her şeyi bir kere yaşadığımız bir çemberdi. İkincisi olmayacaktı, ikinci kere aynı hisleri paylaşamayacaktık ve başladığımız noktaya geri döndüğümüz de, dünya bizi de içine alarak bir bataklığın içinde kaybolacaktı.
Gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu. Karanlığı aramıza aldığımız ateş aydınlatıyor, arkadaşlarımın yüzlerinde garip gölgeler bırakıyordu. Tüm kahkahaların arasında en güçlüsü her daim Feliks'e ait olandı. Gülerken tüm bedenini Dex'in üzerine doğru bırakmış, gözlerini sımsıkı kapamıştı. Dex bir yandan şevkle anlattığı hikayeye devam ediyor, el kol hareketleriyle Elena'ya olayı canlandırmaya çalışıyordu.
Viktor ve Albina hemen yanımda koyu bir sohbete dalmışlardı. İkisi de sessizce gülüyordu. Tüm ortamdaki neşenin aksine, bu gece ilk defa tanışan Kırill ve Alex çok ciddi bir konu hakkında konuşuyor, ara sıra birbirlerini onayladıklarını ifade etmek ister gibi baş sallıyorlardı. Alex'i ilk defa barda gördüğüm de, benimle hemen hemen aynı yaşta olduğunu düşüneceğim kadar genç gösterdiği kanaatine varmıştım. Kırill gibi devasa bir adamın yanında onun oğlu gibi kalıyordu, buna rağmen sohbetleri o kadar profesyonelce devam ettiriyorlardı ki aralarındaki uyum hoşuma gitmişti.
Herkese göz gezdiriyordum, onları dinliyor ve izliyordum ama sadece bu gece değil, tüm hayatım boyunca Feliks'in kahkahası kadar beni büyüleyen bir şey duyup görmemiştim. Sanki gülerken tekrar bir çocuk oluyordu. Yetişkinlerin ciddi görünmek adına yaptıkları fedakarlıklardan, konuşmalarından gülmelerine kadar her bir hareketlerindeki kasıntılardan onda hiç iz yoktu. Kimse onu görmüyor gibi gülüyordu. Sesi tüm alanda yankılanıyordu. Duyduğu şey ona beni mi hatırlattı, yoksa ona olan derin bakışlarımı mı fark etti anlamadan bir anda göz göze geldik.
Elindeki kahve bardağını sallayıp parmaklarını yakmasa bir şey söyleyecekti. Bardağı Dex'in eline tutuşturup elini yerdeki kara daldırdı. Biz gelmeden önce kaydıkları için hepsi kat kat giyinmişti, bizde aralarına katılmadan önce odalarımıza uğrayıp içimize bir hırka daha geçirmiştik. Viktor tüm negatif enerjisini bırakmış gibiydi. İnsan içine karıştığında tüm dertleri batıyor, yerine o sempatik gülüşü geliyordu. Babasını, futbolu, okulu unutmuştu. Odasına dönüp yalnız kaldığında ise şimdiki tüm hislerini unutacaktı.
Gerçekten şuan yaşadığımız mutluluk sahte miydi, yoksa biz bu hislere çok nankör davranıp acılarımızdan ayrılmak istemiyor muyduk? Mutluluğa nankör olsa bile kim onu suçlayabilirdi ki? Gülüşerek bir şeyler anlatmasını izlerken onda sadece yorgun bir adamın dinginliğini görüyordum.
Feliks bir süre aramızdan ayrıldı. Ortam tüm neşesini, bana huzurlu hissettiren tüm havasını kaybetti. Perde kalkmıştı. Gözlerimle otelin girişini, yakınlarda kahve satan dükkanı tarayıp duruyordum. Çocuklar bir yandan konuşmaya devam ediyorlardı. Albina o kadar hevesle kolumu dürttü ki ona bakmak zorunda kaldım. "Viktor'un lisede bir kötü çocuk olduğunu biliyor muydun?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fernweh #1
RomantizmNerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi gelir* yarım bir hikayedir