on yedi

30 5 7
                                    

"Her yıl dünyanın ihtiyaç duymadığı yeni bir şey icat ediyoruz,

Çünkü her zaman biraz daha fazlası için yer var."

Bu özensiz, yetersiz ve sıradan bölüm beş ay sürdü. Hakkında beş ay düşündüm, yazmak da bir saatimi aldı... Fernweh, umarım bu bir geri dönüştür.

*

Ayrılıklar beni içimdeki bataklığa çekiyordu. Yalnız hissediyordum. Viktor benim en hassas parçalarımdan biri olmuştu. Dostlukların bu yüzyılda çok değerli olduğunu ve bulunması zor bir hazine gibi haritalarda saklandıklarını biliyordum, bu altını avuçlarımda tutabilmek için tam on dokuz sene yürümüş ve haritadaki yolları takip etmiştim ama henüz kazancım için mutlu olamadan, tekrar o çulsuz, beş parasız günlerime geri dönmüş gibi hissediyordum. Şayet arkadaşlıklar bu denli önemliyse ve bulunması zorsa, yaşayacağım sadece yetmiş senelik bir ömrü onlardan ayrı geçirmenin ne manası vardı? 

Yalnız hissediyordum çünkü bu hisse bağımlıydım. Viktor'u bundan birkaç hafta öncesine kadar tanımıyorken de hayatımı gayet yolunda idare edebiliyor, kimsenin eksikliğini hissetmiyordum. Viktor gittiğinde de onu özleyecek, ancak yanımda olmadığı için hayali gövdesine bir kene gibi yapışmayacaktım. Benim yapıştığım, bu denli bağımlı olduğum, damarlarımın içinde kol gezen tek uyuşturucu yalnızlık ve kendime acı çektirme arzusuydu.

Fakat iyi ki onu tanımıştım. Anılarımı içine bıraktığım kutuyu kısacık bir sürede ağzına kadar doldurmuştu. Onu tenimden kazımam ve yazılarıma düşürdüğü gölgesinden çıkmam çok çabamı ve zamanımı alacaktı. Neyse ki onu sadece güzel şeylerle, altın sarısı saçlarıyla ve dostluğuyla hatırlayacaktım.

Masanın üzerinde duran defterin sayfalarından küçük, yamuk bir parçayı yırtıp önüme çektim. Sayfanın yapboz parçası gibi ayrılan kısmı, Viktor'un bendeki parçasıyla birleşip üzerine döktüğüm şiirin dizelerini taşıdı. Hafızamın dar sokaklarında dolanıp aynı kafiyelerini takip ettiğim bir şarkı gibi dilime gelen şiiri yazarken, bir yandan da onun bende saklı dizelerini ezberime alacak kadar ne denli yoğun hissettiğimi düşünüyordum. Viktor'a bakınca gördüğüm şeyler her defasında karnıma bir tekme savuruyor ve kaburgalarımı kırıyordu. 

Şiiri masanın üzerinden ona uzattım. Okulun kütüphanesinde, eskiden oturduğumuz masaya, tam karşıma oturmuştu. Oturuşu ve takım elbisesinin dağılışı bana onunla burada ilk oturduğum günü anımsatıyordu. Üzerinden ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum ama bana aylar gibi geliyordu. Viktor'u bunca zaman içimde saklamış ve onu bir daha göremeyeceğimi idrak ettiğimde elimde aptal, karman çorman bir şiirle kalmıştım.

Artık her gün perdeyi açıp güneş doğmuş mu diye bakmak gibi, kafamı sınıflardan içeri uzatacak ve onu arayacaktım. O bara girdiğim her an, duvara yaslanmış gülerek arkadaşlarını izleyen sarı çocuğu arayacaktım. Olur da yine tıkanıp yazı yazamadığım bir zaman olursa, kendi ellerimi birbirine kenetleyecek ve bağın işe yaramasını umarak kendimi iyileştirmeye çalışacaktım.

Viktor kağıdı iki parmağının arasına sıkıştırıp önüne çekti. Gözlerinin akında satırların yankısını gördüm.

"Çok bilmiş kelimelerle, geceleri doğuyor güneş.

Yağmurun altında bir adam, 

Islanmaktan nefret edercesine, kafası eğik;

Yıllardır değişmemiş, yıllar değişmemiş,

Yürüyor, ayakları yaralı."

Dudakları yamuk satırlar gibi kıvrıldı. Ceketinin içinden siyah, kabarık bir cüzdan çıkardı. Kredi kartlarının ve ehliyetinin, annesi olduğunu düşündüğüm bir kadınla olan fotoğrafının aksine görünmeyen bir gözden ufak bir kağıt çıkardı, masanın üzerinden bana uzattı, ardından şiirimi katlayarak fotoğrafın yanına bıraktı.

Fernweh #1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin