beş

46 7 11
                                    

"Dokun ama ben kimseye sahip değilim,

Kendi başıma buradayım.

Çok mutlu olmak istiyorum ama kederliyim."

*

Sıcak.

Uykumun içerisinde bile hissettiğim ilk şey bu oldu. Hava buz gibiydi, çıplak omuzlarımdaki tüyler diken diken olmuştu; ancak içimdeki huzuru maddeye dökecek sıcaktan daha iyi bir kelime bilmiyordum.

Yüzümün yarısını serin yastığa gömmüştüm. Beni ferahlatıyordu. Pencereye bakan yüzümde ise birinin hafif dokunuşlarını hissediyordum. İşaret parmağı elmacık kemiğimin üzerinde gelip gidiyordu. Beni gıdıklamaya çalışıyor gibi bir hali vardı. Sonra çatlamış kuru dudaklarımın üzerinde parmağını hissettim ve gözlerimi açmadan hafifçe öptüm.

"Çok acıktım," diye mırıldandı. Yeni uyandığında sesi boğazına bir gıcık takılmış gibi geliyordu. "Pizza sipariş ettim."

Tek gözümü açıp komodinin üzerindeki masa saatine baktım. Gece yarısı bile olmamıştı. "Bir şeyler hazırlayabilirdim."

Cevap vermek yerine koluma küçük öpücükler bırakmaya başladı. Burnunu bir çizgi gibi sırtıma sürttü ve bu küçük temasından bile burnunun kuruyup soyulduğunu anlayabildim. Zaten hep güneşin altında çalışıyor gibi kırmızı bir yüzü vardı ve vücudunun belli yerleri de hafif hafif soyuluyordu. Buradaki insanlara pek benzemiyordu. Filmlerde anlatıldığı gibi hepimiz sapsarı insanlar ve mermer vücutlardan ibaret değildik, ancak çeşitlilikte belli sınırların ötesine çıkmazdı. O ise eski Türklere ya da sıcak denizlerden gelmiş yabancılara benziyordu. 

Parmağını omurgamdan aşağı gıdıklayıcı bir hisle sürükledi ve yaramazca sırıttı. "Çok sıkıldım."

"Kaç saattir uyanıksın?"

"Uyuyamadım." 

Yorganı üzerime çektim ve sırt üstü dönüp sırtımı hafifçe başlığa yasladım. Saçlarım karman çormandı, gözlerim yarım kapalıydı ve ne kadar kötü göründüğümü bilsem de kendime çeki düzen vermeden önce uzanıp paketinden bir sigara çıkardım. Sigara içmiyordum. Bir zamanlar içmeyi denemiştim ama aradan biraz zaman geçince unutuyordum ve bu da bana asla bir şeye bağlanamayacağım gerçeğini daha iyi hatırlatıyordu. Şimdi Feliks, işaret parmağını çıplak bacağımda bir yol gibi sürerken bağlanmaktan bahsetmek istemiyordum.

Sigaradan bir nefes içime çektim ve ilk defa bu illetin kokusu bana gerçekten kötü geldi. Odanın içinde ona ait olan naif kokuyu katletmiştim. Şimdi her yer tütün ve kir kokuyordu. Aniden tüm nefeslerim tıkanınca öksürmeye başladım. Yüzüm mide bulantısıyla buruştu. Damağıma sigaranın çiğ, çirkin tadı kazındı. Kafamı iki yana sallarken güçlü kahkahaları kafamın duvarlarına çarpıp duruyordu.

Gülmekten yorgun düşüp kafasını kucağıma bıraktı. Yüzü şimdi daha da kızarmıştı ve gülerken çıkardığı komik ses istemsizce beni de güldürüyordu. Bir an durup göz kenarlarında çıkan çizgileri hafızama kazıdım. 

"Madem içmeyi bilmiyorsun, neden içiyorsun ki?"

Göz devirdim. Ona içtiğimi bildiğimi söylemek bir şey değiştirmezdi, hem bu gurur duyduğum bir şey de değildi. Ancak içten içe neden nefeslerimin tıkandığını bilsin o kadar istiyordum ki, beni durduran tek şey buradan koşarak kaçıp gitme olasılığı oluyordu. Sadece takılıyorduk. Nefeslerimi kestiğini ona ancak yatakta söyleyebilirdim.

Bu sigara olayına gülerken baya zaman kaybetmiş olacağız ki kapı çaldığında şaşırdım. Feliks bir çocuk gibi yataktan zıplayıp baksırının üzerine bir şort geçirdi ve koşarak odadan çıktı. Kapı açık kalınca rahatsızca kıpırdandım ve bacaklarımı yataktan sarkıtıp üzerime beyaz, dizlerime kadar gelen uzun bir tişört giydim. Zemin o kadar soğuktu ki, ayaklarımın altındaki ince deri tüm vücuduma bir elektrik dalgası yayıyordu. Uzun bordo çorapları ayağıma geçirip yatağa öyle döndüm.

Fernweh #1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin