İyi okumalar diliyorum...
İnsanlar bazen yapmadıkları şeyler yüzünden ceza alırlar. Ben de o insanlar arasındaydım. Tek suçum dünyaya gelmekti. Böyle olacağını bilsem, dünyaya gelir miydim hiç?
Beni sevmeyen bir adama baba der miydim? Ne kadar kendini öldürdü diye onu asla affetmesem de sever miydim annemi? Ya da bir hiç uğruna yaşamaya devam eder miydim?
Ederdim...
Yiğit vardı beni hayata bağlayan. Küçük kardeşim. Şu an nefes alabiliyorsam onun sayesindeydi. Çünkü kardeşim öksüzdü. Yetim de sayılırdı. Ona babalık yapan biri hiç olmadı. Olmayacak da..
Bizim kaderimiz bu. Kimsesizlik. Hayata 2-0 yenik başladık biz.
Neden mi?
Kendi zevkleri yüzünden her gün eve başka bir kadın atan zavallı bir babanın çocuğuyuz. Aslında acıyorum babama. Çünkü şu kısacık hayatta kendi istediği gibi yaşayan, hırslı, kin güden, bir insanın ölümüne sebep olan caniden başka bir şey değildi. Olamaz da zaten.
Hayatta benim şansıma da hizmetçilik düşmüştü. Ne yaparsın? Buna da şükür. Hiç değilse alnımın teri ile çalışıp, kendi paramı kazanabiliyordum. Hırsızlık yapmıyordum. Fuhuş yapmıyordum. Mal ticareti yapmıyordum.
Bir bakıma şanslıydım aslında. Böyle kötü yollara düşmemiştim. kendi kendime geçinmeye çalışıyordum.
Elimdeki tepside bulunan kahveyi Uzay Beyin amcası olduğunu öğrendiğim adamın önüne koydum. Uzay Beyin de kahvesini verdikten sonra tam gidiyordum ki, Sedat Beyin sesi ile ona döndüm.
"Kızım, sen niye burda çalışıyorsun?? Hayır. Yani... Üniversite harçlığını çıkarmak için daha farklı işler varda."
Ne diyecektim ben? Nasıl açıklayacaktım adama? Nasıl derdim bize sürekli eziyet eden bir babam var diye?!
Kafamı önüme eğip dolan gözlerimi görmesini engellemiş oldum. Kısık çıkan sesimle konuştum.
"Öyle olması gerekti..." boğazımı temizleyip devam ettim.
"İzninizle."
Hızla odama çıktım. Şu an deli gibi ağlamak istiyordum. Yiğitin yanındaki yastığa kafamı gömüp çığlık atmaya başladım. Bir yandan da yatağı yumrukluyordum. Yıllardır böyle döküyordum içimdekileri. Babam duymasın diye ağzıma yastık tıkıyordum.
Ne kadar öyle kaldığımı hatırlamıyorum bile. Nefessiz kaldığımda kafamı hızla yastıktan kaldırarak lâvâboya koştum. Elimi yüzümü yıkadım.
Aynadaki ağlanacak halime acı acı güldüm. Gözlerim ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Yüzüm kıpkırmızıydı. Saçım başım hep dağılmıştı.
Ne güzel kurtulmuştum işte. Niye hâlâ böyleydim? Niye hâlâ o acı kâbuslar bırakmıyordu peşimi? Neden gülemiyordum ben? Gülmeyi bile unutmuştum.
"Abla. İyi misin?" Tuvalet kapısının önündeki yiğite döndüm. Göz yaşlarımı elimin tersi ile silip, yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirerek konuşmaya başladım.
"İyiyim ablacım. Ufak bir kâbus gördüm sadece. Hadi sen geç yat. Saat onbire geliyor."
"Tamam abla ama sende gel. Ben koykuyoyum tek başıma." Dudağını büzdü. Kafamı salladım.
"Dişlerimi fırçalayıp geliyorum. Sende üstündekilerden kurtul. Sonra ben sana masal okurum. Olmaz mı?" İki kaşımı kaldırıp sordum.
"Oluy! Hem de çok güzel oluy!" Sevinçle içeri giren kardeşime baktım. En Ufak şeyler de bile mutlu olmayı becerebiliyor olması, ne kadar güçlü olduğunun kanıtıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULAŞILMAZ
ChickLitGenç bir kız... Küçük bir çocuk... Üvey bir baba... Ölen bir anne... Ve ULAŞILMAZ bir adam... Genç kızın, hayatla tek başına olan mücadelesini konu edinen acıklı bir hikâye. Peki bu kız hep tek başına mı kalacak? Hayatla nasıl mücadele edecek? Soru...