11. Bölüm

342 52 4
                                    

Selam.. yeni bir bölüm ve yine ben. Beğeneceğinizi düşünüyorum.. Yani inşallah.

İyi okumalar diliyorum...

Genç kız neye uğradığını şaşırmıştı. Bir yandan hıçkırıklarla ağlayan kardeşi, diğer yandan 'iyi misiniz?' Diye soran insanlar ve bir taraftan da içinde susmak bilmeyen, barım barım bağıran küçük kız çocuğu.

'Kurtar!' Diyordu içindeki çocuk. 'Hâlâ bir şansın var.. kurtar! Pes etme, hem onu, hem de geçmişte koruyamadığın o küçük kızı. Kendini.."

Omuzundan silkelenen kız kendine geldi. Etrafına kısa bir göz attı. Birkaç kişi başlarına toplanmıştı. Diğer insanlarda durdukları yerde onlara bakıyordu.

Elleriyle saçlarını sıkı sıkı kavrayıp geriye doğru yatırdı. Burdan çıkmalıydı. Kaçmalıydı. Bir yol olmalıydı mutlaka, bir yol. Ama nasıl?

Yanında kendi hıçkırıklarında boğulan kardeşine döndü. Onun yanında sağlıklı düşünemiyordu. Şuan burdan çıkmak için bir plan yapması gerekiyordu, fakat kardeşinin ağlayışları, hıçkırıkları, bir bıçak gibi yüreğine saplanıyordu.

Her bir göz yaşında, biraz daha, biraz daha derine saplanıyordu o bıçak. Ve bu; nefes alışverişinin düzensizleşmesine, ağlamasına neden oluyordu.

Kardeşini tutup sıkı sıkı sardı bedenini. Kimse onu, ondan alamazdı. İzin vermezdi genç kız. Engel olacaktı.

Kapıda bekleyen -babasının gönderdiği- korumalardan kurtulacaktı işte. Başka da bir yolu yoktu.

Hâlâ sarılmaya devam ederken dışarı, muhtemelen kendilerini bekleyen fakat dışarıdaki afişten içerisi gözükmediği için az da olsa rahat olan kız, yavaşça ayrılıp ellerini kardeşinin ağlamaktan kuruyan ve boynuna doğru yol çizen yaşlara dokundu tek tek.

"Ağlama ablacığım. Nolur ağlama. Sen ağlayınca ben dayanamıyorum. Burdan kurtulacağız. Unutma tamam mı? Şimdi bana bak." Elini çenesinin altına koyarak kafasını yukarı kaldırdı.

"Ben bir yolunu bulacağım. Ama burda en büyük görev sana düşüyor. Ağlamaman gerek. Ben sen ağlayınca çok üzülüyorum ve düşünemiyorum."

Küçük, kollarını ablasının boynuna dolayıp, kafasını boyun girintisine soktu. Böylelikle boğuk çıkan sesiyle konuşmaya başladı.

"Tamam abla. Yetey ki kuytay bizi buydan. Ben ağlamam bile, söz veyiyoyum!" Kardeşinin saçları olmadığı için şuan kel olan kafasına bir öpücük bıraktı.

Bu sıradan bir öpücük değildi. Güven veren, buram buram ümit kokan bir öpücüktü. Küçük çocuk gözyaşlarını elinin tersi ile sildi hızla.

Ablası onu burdan kurtarmak için bir yol arıyordu, o ne yapıyordu? Ayak bağı olmaktan başka hiçbirşey!

Genç kız yavaşça çömeldiği yerden doğruldu. O sırada çantasından düşen küçük kâğıt çekti dikkatini. Eğildi, yavaşça eline aldı kâğıdı. Eline aldığı kâğıtla içindeki umut büyüdü, büyüdü, büyüdü...

Öyle ki filizlenip koca bir ağaç olana kadar. 'İşte bana doğru kapıyı açan anahtar.' Dedi kendi kendine. 'İşte, şimdi kurtulabiliriz, bu esaretten, cehennemden.'

Hızla yanında kendine su vermeye çalışan kadına döndü. "Telefonunuzu kullanabilir miyim? Hayat memat meselesi." Kadın tereddüt etmeden elindeki telefonu kadına uzattı.

Yaklaşık on-onbeş dakikadır bir yere odaklanmıştı, ve bu, kadını korkutmaya yetmişde artmıştı bile. O yüzden tereddüt etmeden verdi telefonu.

ULAŞILMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin