10.Bölüm

384 55 9
                                    

Bu bölümde olaylar biraz sarpa saracak gibi duruyor. Daha fazla merakta kalmayın siz. İyi okumalar diliyorum. Umarım beğenirsiniz...

Alarmın sesi ile kendine gelip lavaboya koştu genç kız. Üzerini de değiştirdikten sonra aşağı indi. Kahvaltı hazırlaması gerekiyordu.

Tam bir ay geçmişti kardeşinin hastalığının üzerinden. Kemoterapi gördüğü için şuan saçları yoktu. İçi gidiyordu onun için, ama yapacakta birşey yoktu kadere boyun eğmekten başka.

Üzülüyordu küçük çocuk saçlarının olmamasına. Ama ablasına üzüldüğünü belli etmiyordu. Etmemeliydi de zaten.

Onun da ne kadar üzüldüğünü gördüğü, ve daha fazla yıpranmasını istemediği için susuyordu.

İlk öğrendiğinde kıyamet kopmuştu resmen evin içinde. Ama sonrasında kendini 'Eğer ölürsem, annemi görebilirim' diye avutup, sakinleşiyordu.

Tabi ablasına bunu söylemiyordu. Söylemek istemiyordu. Çünkü oda adı gibi emindi ki, ablası onun böyle düşündüğünü öğrenirse çok üzülürdü.

İçi gidiyordu genç kızın. Kardeşine bir şey olacak diye ödü kopuyordu. Küçücük bir çocuktu sonuçta. Nereye kadar dayanabilirdi ki?

Ayda bir kilo vermişti. Zaten bünyesi de zayıftı. Ne yapacağını şaşırmıştı.

Bu düşünceli hali ile sofrayı hazırlamıştı bile. Şimdi de kardeşine tepsi hazırlıyordu. İlaçlarını içmesi için kahvaltı yapması gerekiyordu.

"Sofraya bir tabak daha koy. Bir arkadaşım geliyor da." Uzay beyin sesi ile arkasını dönen genç kız onaylayan mırıltılar çıkardı.

"Tamam." Arkasını döndü hızla. Çünkü bir aydır evde iki yabancı gibi hiç konuşmamışlardı neredeyse. Konuşmayı geçin, sesini bile duymak istemiyordu.

O derece etkileniyordu patronundan. Ama biliyordu böyle bir şeyin rüyasında bile gerçekleşmeyeceğini. O yüzden tutuyordu, her gün biraz daha, biraz daha içine görmüyordu aşk denen lanet duyguyu.

Evet. Onun için lanet bir duygudan başka bir şey değildi. Bir virüs gibi vücuda yayılan bir hastalıktı onun için aşk. Hep aptal aşık diye geçirirdi içinden o saçma vıcık vıcık sevgililere.

Oysaki şimdi anlıyordu onları. Bilseydi, başına böyle birşeyin geleceğini bilseydi büyük konuşur muydu? Asla!

Duygularının adını koyduktan sonra uzak durmaya başlamıştı zaten genç kız. Uzay Bey de fazla üzerine gitmiyor diye de rahat nefesler alıyordu.

Kulağına dolan kapı zili ile ellerini yıkayıp kapıya koştu genç kız. Elleriyle kumral saçlı, mavi gözlü adama yol verdi.

"Hoşgeldiniz. Siz Uzay Beyin misafiri olmalısınız. Kendisi büyük ihtimalle üstünü değiştirmeye gitti. Siz isterseniz burda bekleyin, birazdan gelir.." oturma odasını gösterip adamın sözlerini dinlemeye başladı.

"Teşekkürler." Adam bir iki adım atmıştı ki hızla arkasına döndü.

"Bu arada... Sen misin Yıldız?" Genç kız afallamıştı. Bu ne idüğü belirsiz adam da nerden tanıyordu şimdi bunu.

Yoksa Uzay Bey mi bahsetmişti ondan? Ne münasebet diye düşündü ve üstüne başına çeki düzen verip, başını dikleştirerek konuşmaya başladı.

"Yıldız benim de. Siz kimsiniz? Ayrıca beni nerden tanıyorsunuz? Yo-yoksa sizi o... o adam mı gönderdi?" Daha konuşmaya devam edecekti genç kız, ama saçmalamamak için susuyordu.

ULAŞILMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin