ೃmüdana

442 73 9
                                    

Haziran 1977

"Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Sana kullanılmamış bir gök getirsem."

Taehyung artık büyüyordu. Artık saatlerini sokaklarda geçirmiyordu. Çok güzel büyüyordu Taehyung. Vücudu şekilli, uzun güzel parmakları ve keskin yüz hatları kendini göstermeye başlamıştı. Etrafındaki soylu insanlar bile ona hayran kalıyordu. Çikolata fabrikasının sahibi Patrick'in oğlu Nmajoon'da dahil.

Namjoon keman dersleri almaya devam ediyordu. Eli bu işe çok yatkındı. Özel dersler alıyor ve gelişebildiği kadar gelişiyordu. Taehyung onun bu gelişmesine her gün şahit olmuştu. Onun sesine, müziğe verdiği ruhuna hayran kalmamak elde değildi. Kapılıyordu ve bundan memnundu.

Taehyung'ın babası bugün eve gelmemişti. Duyduğuna göre iki gün sonra köşkte büyük bir davet düzenleniyordu. Bu yüzden babası Taehyung'a gelmemesi gerektiğini söylemişti. Taehyung ne kadar Namjoon'u görmek istese bile gitmedi. Babasının ayağı altında dolaşmak istemezdi. O da biliyordu ki, Namjoon yine onun gelmesini bekleyecek eve gelmediğinde ise endişelenecekti.

Bu yüzden bir mektup yazdı, küçük bir not. Köşke gidemediği günlerde Namjoon'a bir not yazıyor ve babasının cebine koyuyordu. Namjoon'a böyle anlaşmışlardı, babası mutfakta illaki hırkasını çıkarıyor ve bir kenara bırakıyordu. Taehyung gelmediği günlerde ise Namjoon bir yolunu bulup mutfağa iniyor ve hırkanın cebinden kendisine yazılmış olan notu alıyordu. Ki böylesi daha çok hoşuna gidiyordu. Gizli notlar almak değerli hissettiriyordu. Ya da gizli gizli bir şeyler yazmak heyecan veriyordu ikisinide.

Taehyung içinde şu satırların olduğu kağıdı babası evden çıkmadan önce cebine koydu;
'Saklı çocuk, merhaba
Üzgünüm bugün gelemiyorum. Babam köşkte bir davet olduğunu ve ayak altında durmamam gerektiğini söyledi. Davet ne zaman sen biliyor musun? Sanırım davet olana kadar babam köşke gelmeme izin vermeyecek, sanırım bir kaç gün seni göremeyeceğim, bunun için üzgünüm Namjoon.
Bir kaç gün sonra görüşürüz, seni özleyeceğim. Şey... Gelince bir sürü çikolata yiyelim olur mu? Gülümsediğini biliyorum.
Bu beni mutlu eder, sanırım bende gülümsedim.
Görüşürüz saklı çocuk.'


❁ཻུ۪۪⸙ ͎.

Namjoon binbir yeşillikle dolu bahçede oturmuş Taehyung'ı bekliyordu. Bugün onun için özel bir gündü. Ona çok güzel haberleri vardı. Bu mutlu günü ona sarılarak sonlandırmayı o kadar çok istiyordu ki, gözlerini bir saniye bile yoldan ayırmıyordu. Umuyordu ki Taehyung şimdi yine kahverengi ceketini giymiş, güzel kokular sürünmüş şekilde gelecek ve Namjoon'a sımsıcak sarılacaktı. Namjoon ise fırsattan istifade edip onun güzel kokusunu içine çekecek ve kendine gelecekti.

Namjoon bir anda tüm bunları düşünürken buldu kendini. Bu tür şeyleri düşünmek çok mu erkendi bilmiyordu ama, ona keman çalıp birliktelik yağmuru izledikleri günden beri bunları düşünüyordu. Erken olsun ya da olmasın, onun umrunda değildi.

Bekledi, bekledi ve bekledi. Taehyung, kahkülleri bir o yana bir bu yana atarak çıkıp gelmedi köşe başından. Namjoon anladı ki o bugün gelmeyecekti. Gelmeyeceğine emin olduğu an onu özlediğini fark etti. Yanında olmadığı her an onu özlüyordu. Beklemek onu yordu, yeşil bahçeden yine kapalı odasına doğru yol aldı.

Özel olarak Paris'ten getirtilen ipek kumaştan yapılmış takımına baktı, eliyle onu okşadı. Bugün ki davet Namjoon içindi. Onun kendini kemanda geliştirmesini kutlamak için, babası böyle bir davet düzenlemişti. Övünmek istiyordu oğluyla. Namjoon, davette orada olan herkese fairytale çalacaktı. Taehyung'ın da olmasını o kadar çok isterdi ki. Hatta birbirlerine söz vermişlerdi. Bir gün bu şarkıyla dans edeceklerine. Birbirlerinin kollarında kaybolup, bu şarkıyla var olacaklarına. Daha küçücükken hemde. Namjoon ona her istediği zaman fairytale çalardı. Taehyung, mest olurdu onun zarif parmak hareketleri ile çıkardığı o sese, yeteneğe ve suratının benzersiz çizgilerine.

Namjoon kapısının aniden çalınması ile büyük uzun penceresinin kenarında oturmuş, bahçeyi izler halinden çıktı. "Nam ?"

Namjoon yakasını ve oturmaktan kırışmış keten kumaşı çekiştirdi. "Gir ." Namjoon kapının ardından babasının geldiğinizde görünce başını önüne eğip sözlerini kırarak eğildi ve ona selam verdi. "Siz miydiniz, efendim."

Üzerine tam oturan beyaz ipek gömleği ve bacaklarını bir deri gibi saran kıyafetiyle bu adam, her hangi bir tarih filminden fırlamış görünüyordu. Karizmatik ve bir o kadar da dikkat çekici bakışları vardı.

"Kıyafetlerin geldi değil mi ?" Namjoon elini uzatıp kıyafetlerine dokundu. "Evet efendim geldiler, hepsi de çok güzel ve özeller."

"İyi hazırla kendini. Aman beni küçük düşürme."

"Eğer bir yanlış yaparsam küçük düşen siz değil, ben olurum efendim. Tabikide bir yanlış yapmamak için elimden geleni yapacağım."

Adam iki yanından uzanan siyah kumaşı toplayıp büyük koltuğa oturdu. "Terbiyesizlik etme. Senin yanlışın benim yanlışım. "

Namjoon başını eğdi ve tekrar yerine oturdu. Parmaklarını birbirine geçirip saygıda kusur etmemek için tek kelime etmedi. Düşünüyordu. Bir yanlış yapmaktan korkmuyordu. Sadece Taehyung'ın da gelmesini istiyordu. "Aleron Fabrikası'nın sahibi de gelecek. Alımlı ve senin yaşındaki kızı Dore'de gelecektir. Onu yanından ayırma."

"Nasıl isterseniz efendim."

Namjoon, tekrar pencereden dışarıya bakmaya başladı. Hafiften yağmur serpiliyordu ve ağaçların yapraklarından su damlacıkları akıyordu. Toprak kokusu etrafı sarmaya başlarken Namjoon'un aklına ilk gelen şey Taehyung'dı.

Sahi ya!
Taehyung'da gelir miydi?

❁ཻུ۪۪⸙ ͎.

nüktedan ;vmonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin