Nisan 1987
"Eğer ben yalnızsam,
Yanılmışsam,
Elimden tut,
Yoksa düşeceğim.
Yağmur beni götürecek,
Yoksa beni."Herhangi bir tren yolculuğunda, hızla giderken gözünüze herhangi bir şey takılır. Bir kadın, bir çocuk, ihtiyar bir adam veya canlı olup olmaksızın herhangi bir varlık. Yol boyunca aklınıza takılır ve ne olduğunu ya da kim olduğunu bilmediğiniz biri hakkında düşünürsünüz. Bilmediğiniz bir şey hakkında düşünmek o kadar saçma ve karmaşıktır ki bir süre sonra bunu neden yaptığınızı sorgular, veyahut düşündüğünüzü bile unutursunuz.
İşte Taehyung'ın içinde bulunduğu durum tam olarak buydu. O bir yolcuydu ve fikirleri yol boyunca gördüğü birbirinden farklı varlıklardı. Namjoon'a gidecekti bugün. Fakat Namjoon'un ne tepki vereceğini asla kestiremiyordu. Vicdan azabı biraz olsa bile dinmemişti. O mektubu yazan ise Namjoon'du. Taehyung biliyordu ki, o kendini her şeyin suçlusu olarak görüyordu. Taehyung yanına geldiğinde onu kabul edebilir miydi? Yoksa bu vicdanını daha da körükler miydi? Tüm kötü hisleri göğsüne saklayıp yola çıkmıştı. Ne olursa olsun, onun elini tutacak tek kişinin kendisi olduğunu çok iyi biliyordu.
Sokağa çıktığında boş kaldırımlara baktı. Sanki artık daha bir boştu yollar. Her şeyin ruhu çekilmiştir gibi cansız ve sessiz. Yaprak kımıldamıyordu hiçbir ağaçta ve kuşlar ötüşmüyordu dallarda. Keşke dedi Taehyung, keşke o gün tek başıma gitseydim. Tek başına gitseydi o kurşunun hedefi ben mi olurdum, diye düşündü kendi kendine. Namjoon o zaman da çok üzülürdü. Elinde sonunda en çok acı çeken kişi Namjoon oluyordu. İşte bu yüzden onu yalnız bırakamazdı.
Sokakta adım adım ilerlerken oraya gittiğinde ona neler söyleyeceğini düşündü. Gerçekten aklına mantıklı hiçbir cümle gelmiyordu. Onun yalnız kaldığı her an daha da üzüldüğünü biliyordu. Bu yüzden adımlarını hızlandırdı. Sokaktan çıkıp, köşke giden patika yola girdiğinde ilk köşke gittiği günü anımsamıştı. Tamda şimdi yürüdüğü yerde, kenarda oturup şarkı söyleyen bir kaç gençle karşılaşmıştı o gün. Söyledikleri şarkının sözleri ve ritme tıpkı o gün gibi, eksiksiz bir şekilde aklındaydi. Ne tesadüf ki, ondan sonraki günlerde ise Namjoon'da ona o şarkıyı söylemiş ve içinde yatan gizli anlamı keşfetmişler, böylelikle onu kendi şarkıları olarak kabul etmişlerdi. Bir masal perisi, fairytale.
Güzel anıların aklına doluşmasına anlam verememişti. Yol boyunca hep onu mutlu eden şeyler düşmüştü aklına. Bunun tek sebebi, morale son derece fazla ihtiyacı olmasıydı.
Köşke vardığında, her zaman kapalı olan büyük kapının açık olduğunu gördü. Etrafta beyaz önlüklü çalışanlar dolaşmıyordu. Bahçedeki güller ve çiçekler yeni budanmışa benzemiyordu. Bitkileri sulayan hortumun su sesi gelmiyordu. Camlar artık o kadar görkemli görünmüyordu. Güzel perdeler camların kenarlarından sarkmıyordu. Ve en önemlisi, Taehyung oraya geldiğinde hep odasının pencerinde bekleyen Namjoon, o yoktu. Pencerede onu bekleyen bir güzel çocuk göremeyince, içini bir hüzün kaplamıştı. Bunu yapmaya bile mecali yoktu belki de. İşte o zaman gerçekten her şeyin değiştiğine kalben inanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nüktedan ;vmon
Nouvelles" Umarım kolların hâlâ güçlüdür. Sen geldiğinde omuzlarına öyle bir sarılacağım ki güçlü kolların bile beni tutmakta zorlanabilir. Seni seviyorum saklı çocuk " -Özlemiş bir Taehyung. •fairytale