ೃlemis

288 52 26
                                    

Mart 1987

"Sisler Bulvarı'na akşam çökmüştü,Omuzlarımıza çoktan çökmüştü,Kesik birer kol gibi yalnızdık,Dağlarda ateşler yanmıyordu,Deniz fenerleri sönmüştü,Birbirimizin gözlerini arıyorduk

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Sisler Bulvarı'na akşam çökmüştü,
Omuzlarımıza çoktan çökmüştü,
Kesik birer kol gibi yalnızdık,
Dağlarda ateşler yanmıyordu,
Deniz fenerleri sönmüştü,
Birbirimizin gözlerini arıyorduk."

Vicdan azabı. Her hatanızda karşınıza dikilir, alacaklıymış gibi her köşe başında yakanızdan tutup savurur sizi. Öyle bir şeydir ki, o tüm bedeninize hakim olduğunda hangi kuytuya saklanırsanız saklanın, kimin yanında olursanız olun yine çıkar ve tutar yakanızdan. Sizi en dibe, gidecek yer kalmayana kadar çeker. Geceleri uyutmayan, beynimizde durmadan konuşan, kalbinize batıp çıkmayan zehirli bir ok gibi. Nedir vicdan azabı? Keşkelerle kurulan cümleler mi, yoksa geri dönüşü olmayan hataların bıraktığı yürek tartısı mı? Ne zaman doğruyu gösterir, bilinmez.

Kapıları kapalı, yolları sessiz ve ışıkları yanmayan bu köşke hakim olan tek duygu vicdan azabıydı. Bir duygu olamayacak kadar korkunç bir his. Adında da olduğu gibi. Tam bir azaptı bu. Neydi bu sessizlik, ölüm sessizliği mi? Oysa ölüm bu köşkte bir hafta önce gerçekleşmiş, fakat köşkten sadece ölü iki bedendi. O sessizlik hâlâ hakimiyetini koruyordu.

Taehyung ve Namjoon, içlerindeki o korku hissinin sebebini öğrenmişlerdi. Ne olursa olsun bunu beklememişlerdi. Taehyung, gülerek, eğlenerek, kalbinde büyük umutlar taşıyarak gelmişti buraya, babası ve annesi ile beraber. Fakat geriye giderken ne heyecanla dolduracağı bir kalbi, ne de sarılabileceği o geniş omuzlar vardı yanında. Gelirken elinden tutan o güçlü eller, giderken yoktu yanında. Şimdi elleri boştu. Kış gibi soğuk, bıçak kadar keskin bir üzüntü. Sadece üzüntü müydü bu?

Küçükken bir oyuncağını kaybettiğinde de üzülüyordu. O hissin adı da hüzündü değil mi? Hüzünün bu derecede artacağını hiç düşünmemişti. Öyle ki, kalbini alıp bir kenara atsalar bu kadar acımazdı canı. Ölseydi, bu kadar acımazdı belkide.

Namjoon, yalnız kaldığı köşkte aklını yitirecek gibi oluyordu. Belkide çoktan yitirmişti. Duvarlar üzerine geliyor, duvarda asılı saatin her bir tıklayışı ona duyduğu iki el silah sesini hatırlatıyordu. Ne olmuştu o gün? İki büyük adam, neden yığılmıştı yere öylece? Aklında sorular hiç bitmiyordu. Ona göre tek suçlu kendisiydi. Eğer o mektubu yazmış olmasaydı ne Taehyung'ın babası buraya gelmiş olacaktı ne de bu olay yaşanacaktı.

Belki böyle de değildi, Namjoon'un suçu babasına Taehyung'dan bahsetmek miydi? Eğer Taehyung'dan bahsetmemiş olsaydı o mektubu da yazmamış olurdu. Veya Taehyung'ın annesi o mektubu bulmasaydı belki Taehyung ailesine söyleme cesareti bulamaz ve köşke gelemezlerdi.

nüktedan ;vmonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin