Ocak 1987
" Ayrılığımızı hissettiğim an,
Demirler eriyor hırsımdan."Akşam vakitleri, tanyeri sarı ve kırmızının eşsiz birleşmesine tanık olurken Taehyung, odasının penceresinin önündeki küçük iskemleye oturmuş ve elindeki kitabın son cümlelerini okuyordu. Duygusal bir çocuktu Taehyung, kitap onu etkilemiş olmalı ki, gözyaşları göz pınarlarında birikmişti. Kitabın son cümleleri şöyleydi;
"Rahip Frollo, Esmeralda'nın idam edilme sahnesini yüzünde hafif bir tebessümle Notre Dame Kilisesi'nden izleyince, Quasimodo öfkelenir ve Rahip Frollo'yu tuttuğu gibi kilisenin balkonundan aşağı atar. O günden sonra Quasimodo'yu bir daha gören olmaz.
Sonraki dönemlerde kral Vlll. Charles Dönemi'nde, suçluların cesetlerinin atıldığı mahzen açılır. Mahzende bir kadına sarılmış halde kambur bir erkek cesedi bulunur. Belli ki Quasimodo burada Esmeralda'nın ölü bedenine sarılmış ve ölümünü beklemiştir. Onu sarıldığı iskeletten ayırmaya çalıştıklarındaysa, Quasimodo toza dönüşür."Taehyung son cümlelerde o kadar etkilenmişti ki, gerçekten tüylerinin yapıştığı tenden yavaş yavaş doğruluğunu hissediyordu. Kapağında 'Notre Dame'in Kamburu' yazan kitabı hayretler içinde masaya bıraktı. Mutsuz sonları hiç sevmezdi.
Bir an düşündü, onunda hikayesi kötü sonla biter miydi? Taehyung, kitapta anlatılan sevginin yüceliğinden utanmıştı. Eğer Namjoon ölseydi, Taehyung'da onun bedenine sarılır ve ölümü onun cansız bedeniyle bütünleşerek bekler miydi? Gözleri tanyerini buldu. Bir alev topu gibi ötelerden kızılın en koyu haliyle görünen tan yeri, tıpkı Taehyung'ın kalbi gibi yapmaktaydı. Namjoon'nun özlemini bir türlü bastıramayan kalbi, ağlıyordu. Herhangi bir ilaç sayesinde yaşayan hasta bir insan gibi, Taehyung'ın kalbi dermanını bekliyordu. Bugünlerde içinin yangınları, daha da körükleniyordu. Neydi bu? Namjoon'un bir daha gelmeyeşinin işareti mi, yoksa çok yakında dönüp onu kolları arasına alacağını mı hissettiriyordu?
Taehyung neyin işaretçisi olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği şey, kalp diye adlandırılan organının, müthiş bir heyecanla çarparken, Namjoon'u hatırladığında küçük bir kıvılcımın ateşe dönüşüp onu kül etmesiydi. Kollarını pencerenin kenarından ayırıp göğsüne çekerken yaşlı kadının sesi sanki çok uzaklardan geliyormuş gibi boğukça doldu Taehyung'ın kulaklarına.
"Taehyung, çık artık oradan."
Taehyung az önce okumayı bitirdiği kitabı aldı, bir kez daha baktı ve böyle bitmemesi gerektiğini yineledi. Onu okuldan getirdiği kitapları koyduğu büyük kutuya yerleştirdi. Henüz bir kitaplığı yoktu. Babası sürekli söz veriyordu yapacağına dair, sonra ise Taehyung onun geçiştirmek için söz verdiğini anladı ve bu isteğini bir daha dile getirmedi. Küçük holden geçip -ki duvarlarının boyası dökülmüş, zemini aşınmış bu küçük yere hol demek bile yanlıştı- annesi ve babasının oturduğu küçük odaya girdi. Yürürken yerden gelen gıcırtı sesleri, dişlerinin seğirmesini sağlıyordu. "Otur şuraya."
Yaşlı kadının emir kokan cümlesi, Taehyung'ı itiraz etmemeye sürükledi. Oturduğu yerden aşağıya baktığında Affan Dede'nin kapıları kapalı bakkalını görebiliyordu. Orayı her görüşünde, Affan Dede ona verdiği sütlü çikolataların tadı gelirdi damağına. Sanki o güne dönerdi de, canı bir çocuk gibi sütlü çikolata çeker, ağlayacak hale gelirdi içindeki bu istekten dolayı. Şimdilerde ise Taehyung, o sütlü çikolatanın tadını, yeme fırsatı bulduğu hiçbir çikolatada bulamıyordu. Tıpkı babasının dediği gibi, her şey önceden daha güzeldi. Bir an sanki yaşlanmış gibi hissetti.
"Hazırlansan iyi olur." Taehyung babasının ne demek istediğini anlamamıştı. Annesi gülümseyerek eşinin yarım kalan sözünü tamamladı.
"Bay Patrick." dedi neşeli bir sesle. Taehyung'ın anlayacağını umarak devam etmedi. Taehyung'ın yüreği çoktan ağzına gelmişti bile. Elleri istemsizce göğüs kafesine gitti. Elini oraya sanki bıraksa kaçacakmış gibi bastırdı. Sanki kalbi, göğsünde yıllardır mahkumdu. Bulduğu ilk fırsatta terk edecekti sanki orayı. Kemiklerini kırarcasına çırpınıyordu. "Geliyorlar mı ?" sesindeki heyecan ve şaşkınlığı gizleyemeden sormuştu.
"Köşke hazırlıklar başladı. Büyük bir davetle geri dönecekler, bende yarın işe geri döneceğim. Tabi seni de yanımda götürmem gerek, bu iş oldukça uzun sürecek. "
Taehyung yüzündeki gülümsemeyi saklayamadı. "Peki ne zaman gelecekler. "
Yaşlı adam ellerini önünde birleştirdi. "Yarın, akşamın geç saatlerinde."
Geliyordu, bu sefer gerçekten geliyordu. Taehyung, oturduğu yerden yavaşça kalkıp kendi odasına ilerledi. Koşarak kendini yatağa attığında hâlâ deli gibi gülüyor, ayaklarını sallayıp duruyordu. Yastığını alıp kucağına koydu ve onunla oynamaya başladı. Uzun zamandır kalbi hasretten başka bir şey hissetmemişken, şimdi aniden gelen bu sevinçle ne yapacağını bilmiyordu. Yatağından hızla kalkıp, gökyüzüne baktı. Yıldızlar analı daha da bir parlaktı bu gece. Taehyung düşündü. Kendi kendine fısıldadı. "Belli ki Namjoon geceye bakıyor, o yüzden bu kadar aydınlık. "
Gökyüzüne bakarak Namjoon'u görme hayaliyle yanıp tutuşan bedeninde atan kalbi, bir an olsun durmadan çarptı. Uzaklarda, oraya gelmek için yola çıkmış ve gökyüzüne bakarak, gökyüzünün neden bu kadar iç açıcı olduğunu düşünen Namjoon'dan habersizdi. Bir söz vardır, herkes bilir. Aynı gökyüzüne bakıyoruz. Şimdi gerçekten, birbirlerini görme arzusundan yanan iki çift göz, birbirinden habersiz aynı gökyüzüne bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nüktedan ;vmon
Short Story" Umarım kolların hâlâ güçlüdür. Sen geldiğinde omuzlarına öyle bir sarılacağım ki güçlü kolların bile beni tutmakta zorlanabilir. Seni seviyorum saklı çocuk " -Özlemiş bir Taehyung. •fairytale