Haziran 1990
"Karanfili kokladım senin için,
Odam hasret kokuyor."Gökyüzü bir durgun bir deliler gibi gürleyip duruyor, akşam güneşi köşkün büyük camlarına vuruyordu. Kırmızı ve sarı tonlarında ışıklar köşkün camlarını süslüyor, dışarıdan bakan biri için muhteşem bir manzara sunuyordu. Tam bir yaz günüydü. Bahçedeki çiçekler sıra sıra çizilmiş gibi hizada açıyorlardı. Ne gelen vardı, ne de giden. Büyük camların önüne serili büyük bir minderde, biri diğerinin omzuna başını yaslamış şekilde oturan iki beden, tan yerinin sonsuz manzarasını izliyorlardı. Namjoon ve Taehyung.
Hâlâ birlikteydiler, hâlâ el ele, hâlâ göz göze. Belki acıları biraz azalmıştı fakat vicdan azapları asla. Birbirlerini kendilerine ilaç yerine koymuşlar, birbirlerinde yaralarını sarmaya çalışmışlardı. Namjoon, Taehyung'ın evine gittiği gün suçluluktan başka bir şey hissedememişti. Taehyung'ın annesi ona ne kadar iyi davransada, kızgınlığının üzerini örtmeye çalıştığını biliyordu. Bu yüzden orada kalamazdı. Zaten orada kalmayı aklından bile geçirmemişti
Köşke geri döndüğünde koca odaların arasında tek başına kalma fikri içini korkuyla dolduruyordu. Namjoon karanlıktan korkardı. Şimdi ise köşk hem karanlık hemde boştu. O kadar boş ki, sanki duvarlar bile sessizlikten dile gelip konuşmaya başlayacaktı. Evet, Namjoon duvarların konuşmasını dilerdi. İkisininde babasının olduğu gün, orada konuşulanlara sadece bu duvarlar şahit olmuştu. Sahiden uzun zaman geçmesine rağmen Namjoon hâlâ o gün, onlar için alınan kararı düşünüyordu. Eğer o gün böyle bir şey olmasaydı belkide şimdi Taehyung'la beraber olamayacaktı. Babasını kaybetmek ya da Taehyung ile beraber olmak arasında asla tercih yapmazdı. Eğer böyle bir seçim yapmak zorunda olsa, kendinden vazgeçerdi. İkisi de onun canıydı.
Tüm bu düşünceler, onu köşke dönmeye itmişti. Taehyung onu orada yalnız bırakmak istemiyordu. Orada yalnız, sessiz bir dünyada asla mutlu olamayacağını biliyordu. Namjoon ona köşkte beraber yaşamayı teklif etmişti. Onunla beraber aynı yerde yaşamak, aynı güne uyanıp aynı geceye gözlerini kapatmanın hayali bile içini kıpır kıpır ediyordu. Sabırla Taehyung'ın kararını beklemişti. Taehyung ise, bunu annesine nasıl açıklayacağını düşünüyordu. Suçluluk duygusu asla azalmamıştı. Annesi, eşi öldüğünde Taehyung'ı suçlamamıştı. Bir erkekle olan ilişkisine ön yargılı davranmamıştı. Ve belkide eşinin ölümüne sebep olan çocuğu kendi evlerine götürmesine bile sakin kalmıştı. Bütün bunlar yan yana gelince Taehyung, ona haksızlık yapmış olduğunu iliklerine kadar hissediyordu.
Onu ağlarken görmüyordu, onu iç çekerken görmüyordu ya da iç çekişleirini duymuyordu. Ama acısını içinde yaşadığına emindi. Eğer köşke giderse onu burada bırakamazdı. Ona da köşke götürmek isterse vereceği tepkiden çok, burada kalan babasının hatırasıma saygısızlık yapmış olacağından çok korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nüktedan ;vmon
Short Story" Umarım kolların hâlâ güçlüdür. Sen geldiğinde omuzlarına öyle bir sarılacağım ki güçlü kolların bile beni tutmakta zorlanabilir. Seni seviyorum saklı çocuk " -Özlemiş bir Taehyung. •fairytale