Haziran 1977
"Akşamlar bir roman gibi biterdi.
Jezabel kan içinde yatardı.
Limandan bir gemi giderdi.
Sen kalkıp ona giderdin."Taehyung sabahtan akşama kadar yatağında uzanıyordu, üç gündür. Babası onu bir türlü köşke götürmüyordu. Taehyung ise söyleyemiyordu ki saklı çocuğunu çok özlediğini, onu görmek istediğini. Babası ne derse onu yapıyordu. Saygıda kusur mu? Asla!
Affan Dede artık dükkanında pek görünmüyordu. Semt halkı onu merak ediyordu, onun güler yüzünü, o uyurken çocukların çikolata araklamasını ve Affan Dede'nin onlara tehditler yağdırarak bağırmasını özlüyordu. Çocuklar Affan Dede'nin tek bir yönünü özlemişti, o da çocuklara kıyamayıp son kutu çikolatasını onlara dağıtmasını. Taehyung hariç.
Onun için babası neyse Affan Dede'de oydu. Hasta olduğunu söylüyorlardı. Taehyung o günden beri endişe duyuyordu. Ya Affan Dede ölürse! İşte Taehyung bundan korkuyordu. Yoksa bir daha okul dönüşünde kimin yanına gidecek, kime yardım edecek ve nasihat dinletecekti. Affan Dede ona çocukluk anılarını anlatır, Taehyung ise okulda yaptığı haylazlıkları.
Bacaklarını kendine çekti ve ellerini üzerine birleştirip başını ellerinin üzerine koydu. Birileri kalbinden en güzel şeyleri alıp götürmüş gibi hissediyordu, güzel olarak tanımlanabilecek hiçbir şey hissetmiyordu. Taehyung tamamlanmak istiyordu. Yarım hissediyordu, Namjoon'suz.
Aslında bunu ilk fark ettiğinde çok korktu. İlk defa onu özlediğini hissettiğinde, ya da aniden gelen ona sarılma isteği sardığında bedenini, korkmuştu Taehyung. Ne hissettiğini bile bilmiyordu oysa. Ya da bilmek istemiyordu. Deli gibi korkuyordu, kalbini buz kestiriyordu Namjoon'u kaybedecek olma duygusu. Bu yüzden sustu.
Bilmiyordu ki saklı çocuğunu da bu hislerle yanıyordu... İkisi de sonbahardaydı, düşecek olan yaprak düşüyordu. Bir gün elbet yerinde yeni yapraklar yeşerirdi. Taehyung'ın bahçesindeki ağacın son yapraklarıydı Namjoon. Ve birer birer dökülüyordu.
Düşündü Taehyung. Patrick'in köşkündeki davete gidemeyecek oluşu canını çok sıkıyordu. Ah, bir yolunu bulup gidemez miydi? Bir kenardan izlemeye bile razıydı Namjoon'u. Kadifemsi elbisesiyle, omzuna koyduğu kemanıyla ne de güzel görünürdü. İşte Taehyung'ın tek derdi buydu. O zerafeti herkes görecekti. Kıskançlık? Ah, belki. Tuhaf buluyordu içinde bulunduğu bu yabancı hisleri. Çok, çok uzak ve bir o kadar da garip. Ne kadar o duyguyu içinden alıp atmak istese bile o his bir miktar azalmıyordu. Namjoon onun gözlerinin içine her bakışında Taehyung, bu hisleri yok etmekte başarısız olduğunu çok iyi anlıyordu. Zordu. Namjoon ona sarıldığı sürece, ona keman çalıp kendine hayran bıraktığı sürece, saçları rüzgarda savrulduğu ve gülüşü güneşi kendine hayran bıraktığı sürece zordu, Namjoon'u içinden atması.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nüktedan ;vmon
Historia Corta" Umarım kolların hâlâ güçlüdür. Sen geldiğinde omuzlarına öyle bir sarılacağım ki güçlü kolların bile beni tutmakta zorlanabilir. Seni seviyorum saklı çocuk " -Özlemiş bir Taehyung. •fairytale