Herkesten ve her şeyden önce kendi içimde vermem gereken hesaplar ve kararlar vardı. Yemeklerimizi almak için sırada bekleyen Tom'a baktım. Etrafıyla işi yoktu kafasını kaşıyıp dişlerinin arasına sıkıştırdığı minik çubukla oynuyordu. Yüzünün kenarı geçenlerde aldığı beklenmeyen yumruk darbesi yüzünden kızarmıştı. Ama o bunu takıyor gibi durmuyordu. Hatta bu izlerin onun güzel yüzünü daha da belalı gösterdiğine inanıyordu. Tom'u gerçekten tanıyan bir insan ne yaparsa yapsın onun belalı durmayacağını bilebilirdi. Buradaki asıl soru Tom'u gerçekten tanıyor muydum?
Düşüncelerim arasında kaybolmuşken üzerime doğru gelen gölge dikkatimi dağıttı. Tanıdığım birisine benzemiyordu. İri yarı bir adamdı ve yüzüne bakınca pek mutlu olduğu söylenemezdi. Hatta daha önce güldüğünden bile emin değildim. Kafamı hızla çevirip görüş alanımdan çıkmış olan Tom'u bulmaya çalıştım. Diğer yandan da panik olduğumu belli etmemeye çalışıyordum.
Karşımdaki sandalyeye oturan adama gözlerimi dikip bakmaya başladım. Bana aldırmadan menüye bakıyor ne yiyeceğine karar vermeye çalışıyor gibi davranıyordu.
"Hey?" dedim daha çok soru sorar gibi. Sesimi ona duyurduğumu düşünüyordum ancak kafasını bile kıpırdatmadı. Huzursuz olduğumu her ne kadar belli etmesem de Tom'u bir an önce bulmam gerekiyordu. Nereye gitmiş olabilirdi ki?
Yerimde doğrulmak için sandalyeyi yavaşça ittiğimde "Otur!" karşımdan gelen sesle bir an için irkilsem de dediğine itaat etmeden sandalyemi geriye ittim. Tam kalkmak için bütün gücümü ayaklarıma verdiğim sırada karşımda oturan iri yarı her yeri dövmelerle kaplı adam sinirli bir bakışla kafasını menüden kaldırdı. "Sana. Otur. Dedim." Bir şey söylemek için nefes aldığım sırada omzuma yapılan baskıyla oturduğum sandalyeye iyice yapıştım. Karşımdaki adam omzumdaki ele bakıp ayağa kalktı ve hiçbir şey olmamış gibi kalkıp mekanın çıkışına doğru sert adımlarla yürümeye başladı.
Omzumdaki elin sahibini karşımdaki camın yansımasından gördüğüm sırada hızla arkama döndüm.
"Neler oluyor?" kafama konan öpücükle gözlerimi kapattım.
"Sorun yok güzelim sakin ol." Elindeki kızarıklığı görünce hemen ayağa kalktım.
"Hey. Neler oluyor?" elini tutup kendime çektim ve soyulmuş yerlerin üzerindeki daha yeni kurumamış kana baktım. Ve bakışlarımı yüzüne sabitledim.
"Bir şey yok Lina. Sakin olmaya çalışır mısın artık?" sert ses tonu ve onu destekleyen bakışlarıyla aramıza buzdan bir duvar ördü, içim titredi. Bir adım geri çekildim ve yüzüne baktım. Yüz ifadesini bozmadan oturmam sandalyeyi işaret etti. Ne yapmaya çalıştığını ya da ne söylemeye çalıştığını anlayamıyordum. Ancak söylediğini yapıp sandalyeye oturdum. Tam ağzımı açacakken çalışanlardan biri elindeki yemeklerimizle geri geldi.
Önümdeki yemeğe bakarken iştahım kaçmıştı. Ancak Tom tek eliyle tuttuğu hamburgerini ısırırken diğer eliyle kolasını içiyordu. Yani şimdi benimde onu takmamam mı gerekiyordu? Az önce her ne yaşandıysa yaşanmamış gibi mi yapmalıydım? Bakışlarımı kısıp onu izlemeye devam ettim. Bana aldırış etmeden yemeğini yiyordu. Onu izlediğimi fark etmiş olmalı ki kafasını kaldırmadan "Soğutacaksın artık yemelisin." Dedi. Tepsime baktığımda artık aç olmadığımı hissettim. Buraya gelmeyi ben istemiştim ama şimdi karnım doymuş gibiydi. Ya da çok kaygılandığım için ya da meraklandığım için bilemiyorum her nedense karnım bir anda üç hamburger yemiş gibi şişti.
"Aç değilim."
"Aç değil misin? Buraya gelmeyi sen istedin ve yol boyunca daha hızlı yürümem için konuşup durdun. Aç değil misin?" gülerek elindeki patatesi ağzına attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fight
Fanfiction"Şuna bak sırf protein tozuyla beslenmiş o kadar kası çalışarak kesin yapamaz." Bahsettiği adama bakmak için vücudumu hafifçe o tarafa doğru çevirdim. Sağanak yağmura rağmen üzerinde sadece hırka vardı. Ve hırkanın içinde bir tshirt olduğunu sanmıyo...