“Bu sefer nereye gideceksin?”
Küçük bir kıkırtı duyduğuma yemin edebilirim. Yüzüne gerçek bir gülümseme yerleştirip bana baktı. Ne diyeceğine karar veremiyormuş gibi tekrar parmaklarıyla oynamaya başladı. Değişik bir şekilde sevimliydi. Evet sevimli. Neredeyse boynuna kadar çıkacak olan dövmelere rağmen güldüğünde küçük bir çocuk gibiydi. Onu incelerken beni aşağıladığını ya da dans ettiğim çocuğu zar zor nefes alacak hale getirdiğini unutmak istedim. Unutmak istemesem bile yaptığı hareketlerle şuan karşımdaki adamın alakası yoktu.
“Gitmiyorum buradayım ve beni bırakıp giden hep sen oldun.” Tebessümüyle birlikte ellerini iki yanında serbest bıraktı ve bana doğru bir adım attı. Elimdeki kitaplarla birlikte biraz daha ona döndüm. Sayın protein destekli kas yığının adını öğrenmiş olmama rağmen gerçek bir tanışma gerçekleştirememiştik. Herkesten uzak -benim açımdan karşılaştığımız- kütüphane köşesinde tanışacağımızı düşünmemiştim.
“Biz tanışmadık daha doğrusu sen beni terslediğin zamandan sonra karşılaşacağımızı bile düşünmedim.”
“Aslında karşılaşmadık.”
Yüzüne baktığımda hafif kızardığını fark ettim. Burada mı çalışıyordu? Ensesini kaşıdı ve tek gözünü kıstı.
“Burada mı çalışıyorsun?”
“Iııh.” Gülümseyerek kafasını iki yana salladı.
“Sanırım sizi takip etmiş olabilirim.”
Takip etmek mi? Peki neden?
“Anlamadım. Yani neden bizi takip etmiş olabilirsiniz ki?”
“Bilirsin sen her zaman bir yerlerde başını belaya sokmayı başarıyorsun.” Söyledikleriyle birlikte ufak bir kahkaha attım ve hayır bunun sevinçle pek bir ilgisi yok sadece biraz sinirlenmiş olabilirim.
“Yanımda Adam var ve sana ihtiyacımız olduğunu pek sanmıyorum.”
“O adama güvenmiyorum.”
“Bende sana güvenmiyorum.”
Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Bu da ne demek böyle? Ona neden güvenecekmişim ki? Yoldan geçen daha doğrusu birilerinin yüzünü parçalayan ve bunu sadece elleriyle yapan bir adama neden güvenmemi bekliyordu anlamış değilim. Barda yediği yumruklardan korunurken beni bırakmamış yumruk bana gelme ihtimalini bile düşünmemişti bu adama güvenmeliyim öyle mi?
Bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama bunlar anlamlı bir kelime oluşturmadı. Bakışları tekrar parmaklarına döndü. Bir şeyler söylemesini bekledim. Gerçekten onu bekledim ama ağzından tek bir kelime çıkmadı. Belki ona güvenmem için bir şeyler söyleyebilirdi ya da ona güvenmem için herhangi bir şekilde şans isteyebilirdi. Tek yaptığı ellerine bakıp ağzında gevelediği birkaç laftan anladığım kadarıyla gitmesi gerektiğini söyledi. Ardından bakma zahmetine girmeden rafa koyduğum kitapları aldım.
Poşetlerine yerleştirilen kitapları aldığımda çıkmak için Adam’a baktım. Onu girişte bıraktığımda oturur beni bekler diye düşünmüştüm. Birkaç bölüme göz gezdirdikten sonra onu bu kocaman kütüphanede tek başıma bulamayacağım kanaatini getirdim. Çalışan birkaç görevliye Adam’ı tarif ettiğimde bu katta değil de üst kattaki koltuklarda olabileceğini söylediler.
Vakit kaybetmeden merdivenleri çıkıp üst kattaki koltuklara bakmamla ağzımdan küçük bir kahkahanın çıkması bir oldu. Kaç saatten beri kitap bakıyordum Tanrı aşkına! Adam küçük bir koltukta tek eline kafasını yaslamış ve uyuyakalmıştı! Çok sevimli! Bu anı sonsuza dek ölümsüzleştirmek için cebimden telefonumu çıkartıp birkaç pozunu çektim. Ve evet, geçenlerde Adam bana son model telefonumun aynısından hediye etmişti. Bu sefer daha dikkatli kullanacağıma kendimce söz verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fight
Fanfiction"Şuna bak sırf protein tozuyla beslenmiş o kadar kası çalışarak kesin yapamaz." Bahsettiği adama bakmak için vücudumu hafifçe o tarafa doğru çevirdim. Sağanak yağmura rağmen üzerinde sadece hırka vardı. Ve hırkanın içinde bir tshirt olduğunu sanmıyo...