8

619 45 21
                                    

“Sen..! Tanrım! Ne yaptın öyle Tom! Söyler misin? Adamın burnunu kırdın! İğrenç!” John’u sokakta burnundan oluk oluk kan akarken bırakmış beni kolumdan tutarak hızla kendi evi olduğunu düşündüğüm yere getirmişti.

“Şhh gel buraya.” Açtığı kucağına baktım. Gerçekten ellerini iki yana açmış ona sarılmamı bekliyordu öyle mi? Kafayı yemiş olmalı.

“Sen iyi misin? Bir de sana sarılmamı mı bekliyorsun? Gözümün önünde adama kaf-

Bir anda kendimi kaslı kollarının arasında bulmamla söyleyeceklerim boğazımda dizili kaldı. Doğruyu söylemek gerekirse bu kadar rahatlatacağını tahmin bile edemezdim. Beni biraz daha kendine bastırdığında elimde olmadan gözlerimi kapayıp bende ona sarıldım. Güçlü kolları sanki mümkünmüş gibi beni biraz daha sıktı. Bu adamın derdi ne?

“Bak Tom açık konuşmak gerekirse senin bir ruh hastası olduğunu düşünüyorum.” Kollarının arasından çıkmaya çalışan ses tonuma hafifçe kıkırdadı. Onun hafifçe kıkırdamasıyla birlikte inip kalkan göğsü benimde hareket etmemi sağladı.

Neredeyse on dakika kadar birbirimize yapışmış gibi durduktan sonra yavaşça ondan ayrılmayı başardım. Kafamın üzerine koyduğu çenesini biraz daha yukarı kaldırarak bana yardımcı oldu tabiî ki. Geri çekildiğimde hafif kızarmış gözlerine baktım. Uykusuzluktan göz torbaları çıkmış gibiydi. Yorgun ve bitkin gözüküyordu. İçimden onu rahatlatmak geçti. Ona güzel bir çay ya da herhangi istediği bir çorbayı yapabilirdim, hem belki bu rahat bir uyku çekmesini bile sağlayabilir.

“Yorgunun gibisin.”

“Aslında gibisi fazla yorgunum ve sanırım bunu senden saklamayacağım çünkü şuanda tam da bulunduğum yere kıvrılıp uyumak istiyorum.”

Küçük bir kıkırtı çıkarttıktan sonra ona baktım. Evi olduğunu tahmin ettiğim yere bakışları döndüğünde her hareketini izlemeye başlamıştım. Eliyle ensesini kaşıdıktan sonra garip mırıltılar eşliğinde bana döndü.

“Ahmm.. Eğer istersen, yani müsaitsen, gelmek is-

“İsterim.” Tatlı haline güldükten sonra rahatlamış ifadesiyle bana, teşekkür eden bakışlarını gönderdi.

Dağınık olacağına inandığım ve buna kendimi hazırladığım evine girdiğimde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Her şey uyum içinde ve neredeyse gözü bile rahatsız edecek bir düzendeydi. Bu benim gibi düzenli sayılabilecek bir insanı korkutmaya yetiyordu.

Ayakkabılarımı çıkartıp eve adımımı attığım sırada Tom’un eğilip ayakkabılarımı tek bir çift haline getirip kenara koymasını izledim. Gerçekten takıntılıydı. Zayıf bir gülümsemeyi ona gönderdiğimde yüzündeki işine odaklanmış ifade bozulup kaşlarını çatmaya başladı.

“Ben seni korkutmak istemem. Sadece ufak bir takıntı.”

“Ufak?”

“Tamam, belki bir saplantı.”

Gözlerimi devirip tekrar ona baktığımda aynı şekilde gözlerini devirip ağırlığını tek ayağına verip kollarını yavaşça kaslı göğsünde birleştirdi. Sıkıntılı nefesini dışarı verip gözlerini tekrar benim gözlerime dikti.

“Hastalık.. Yenmeye çalışıyorum ve sanırım başarılı olmaya başladım. Tam bir baş belası olabiliyordum. İnsanların yüzünü dağıtırken bile büyük bir sanat eseri üzerinde çalışıyormuşum gibi hissediyordum.” Her zaman yaptığı gibi elini ensesine götürüp kaşıdı.

“Sonra?”

“Sonrası bu işte normale dönmeye başladım.”

“Tom canını sıkmak istemem ama sanırım sadece hastalığının ilerlemesi durdurulmaya çalışılmış.”

FightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin