BELLA - ŞİŞKO ÜNİVERSİTELİ

371 32 6
                                    

Yaz bitmişti. Ne denize girmiş, ne de güneşlenmeye vakit bulmuştuk. Tek yaptığımız yetişkin olmaktı. Ama biz genciz. Kendimize vakit ayırmalıyız. Herneyse. Yazı zaten çok sevmem. Fazla sıcak bir mevsim. Nefes alınmıyor. Öyle değil mi? Belki bir dahaki yaz, yazı değerlendirebiliriz.

Eylül sonunda gelmişti. Hatta neredeyse bitiyordu. Sonbahar... Ağaçlardaki yapraklar cansızlaşmaya başlamıştı. Hafif rüzgâr tenimi gıdıklıyordu. Sıcak çikolatalar, kahveler, oradan oraya koşuşturan insanların elinde sallanıyordu. Aşıklar eski bankalarda oturmuş, birbirlerinin kulaklarına güzel şeyler fısıldıyordu. Bu mevsimi seviyorum. Kışıda seviyorum. Havaların soğuduğu, gecenin erken geldiği bu günleri seviyorum. İnsanlar ısınmak için sarılıyor. "Sonbahar..." dedim hafif bir ses tonuyla. "Aşkın mevsimi."

Bugün hava sonbahara göre bile daha soğuktu. Kilo almıştım ve eski iştahsızlığımın yerini yemek yeme ihtiyacı bütün vücudumu sarıyordu. Bugün özel bir gündü. Aylardır şuan baktığımız üniversitenin hayali ile yaşıyorduk. Aylardır, bunun için çalışmıştık. Sonunda zafer bizimdi. Biz kazanmıştık. Kırılmıştık, üzülmüştük, aldatılmıştık ama bugün buradayız. Hayalimize bakıyor, onu izliyoruz.

Evan kolunu omzuma attı. Derin derin gözlerime baktı. "Katheryn Bella Green." dedi usulca. "Herşey için teşekkür ederim." Sımsıcak dudaklarını dudaklarına bastırdı.

.

.

Seçtiğim bölüm Gazetecilikti. Neden bunu seçtiğimi bilmiyorum. Ama insanları iyi tanıyorum. Hiçbiri aynı değil. Hiçbiri farklı değil. Benim aksine Emma'nın Edebiyat bölümünü seçmesini beklerken o, son anda kararını değiştirip Müzik bölümünü tercih etmişti. Belki annesinden ona kalan tek şey, müziğin, ona yol göstereceğine inanıyordu. Evan ise, Fen bölümünü tercih etti. Bir Biyolog (Biyoloji dalıyla ilgilenen bilim adamı.) olmak istediğini söyledi. Eğer Biyolog olmak istiyorsa matematiğinin de gayet iyi olması gerekiyordu. Evan ise o derslerden zar zor geçmişti. Ama bütün yaz parayı bir araya getirmek için çok çaba sarfetmiştik. Durumun ciddiyetini kavramış, bana çok çalışacağına dair söz vermişti. Ona güveniyorum.

Derin bir nefes aldım ve sınıfıma doğru ilerledim. Kat kat sıra ve masalar, merdivenle birlikte yukarıya çıkıyordu. Burası bir sınıf için çok büyüktü. Basamakları yavaş adımlarla çıktım ve orta sıralardan birinde durdum. Solumda bana gülümseyen Chris'i gördüm. Bu halâ dersini almamış mıydı? Dikkatimi toplayıp derse odaklanmaya çalıştım. Vakit artık benim için önemliydi. Tek bir kelime bile kaçırma lüksüm yoktu.

Siyah saçlı, kot ceket giyen, yirmili yaşlarında, yakışıklı biri içeriye girdi. Gözlerimi elektronik tahtadan ayırmamaya, ve öğretmeni beklemeye çalışıyordum ama bakılmayacak biri de değildi. Kesinlikle değildi. Parfümünün ağır kokusunu duyabiliyordum. Tahrik ediciydi. Hormonlar!

"Merhaba." dedi sınıfa dönüp. Sesi kısık çıkmıştı. Bazıları muhteşem görüntüsünü incelerken bazıları ise, onu görmezden gelmeyi tercih ediyordu. "Merhaba." dedi tekrar. "Ben yeni Yazı Ögretmeniniz, Zac Grand."

Öğretmen mi? Dalga mı geçıyordu? Sınıfa sessizlik çöktü. Ayakta olanlar yerine oturdu, oturanlar boş bir kağıt çıkarıp, söylediği her kelimeyi not almak için hazırlandı. Bense sadece bakıyordum. Öğretmen olduğuna inanmak zaten güçtü, bir de ilk günden ders işlerse, hormonlar falan dinlemem, beynimi silahla patlatırdım. Şaka yapmıyorum.

Zac, masaya birkaç kitap fırlattı. "Ne kadar genç göründüğümü biliyorum." dedi gülerek. Masaya, ayakları yere basacak şekilde oturdu. "Bir üniversitede öğretmen olmak -ki böyle mükemmel bir üniversiteden bahsediyoruz.- oldukça zor ve sabır istiyor. Yalnız siz genç gazetecilerde yeterli azim ve inanç varsa, üniversitede öğretmen olmaktan çok daha fazlasını yapabilirsiniz." Zac ellerini çırptı. "Neler mi yapabilirsiniz? Sadece gözlerinizi kapatın. Hadi durmayın kapayın gözlerinizi."

BULLSHITHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin