Birkaç takırtı… Ardından sıcak ellerin tenime temas ettiğini ve bulunduğum yerden havalandığımı hissettim. Hafif hafif sallanınca başımı sanırım göğsüne yasladı ellerin sahibi. Gözlerimi aralamaya çalıştım fakat beceremedim.
“Bu hassasiyetine rağmen söz dinlemiyorsun… Seninle ne yapacağım ben.”
Zar zor duyabildiğim iki cümleden sonra yumuşak bir yere bırakıldım. Eller saçlarımı okşadıktan sonra dudaklarıma bir şey dokundu. “Seni seviyorum. Bir an önce iyileş.”
“Orada ölebilirdi. Lanet olsun! Eğer yetişilmeseydi orada donabilirdi. Dean ne yapmaya çalışıyordu?”
Yavaşça gözlerimi aralayıp nefes almaya çalıştım. İnip kalkan göğsüme her seferinde bir şey saplanıyor gibi hissediyordum. Görüntü yavaş yavaş netleşince yüzümün yan tarafına sarı bir ışık vurduğunu fark ettim. Başımı hafifçe yana çevirdim. Büyük bir kısmı erimiş bir mum ve arkasındaki sandalyede oturup kucağındaki kediyi seven biri vardı.
“Kimsin? Neredeyim ben?” Dedim bitkin bir ses tonuyla. Kucağındaki kedi yere atlayınca siluet öne doğru eğildi. Dirseklerini dizlerine dayayıp ellerini birleştirdi. Yüzü normalde rahatlıkla görebileceğim şekilde aydınlanmış olsa da ben çevremdeki hiçbir şeyi seçemiyordum.
“Benim, Avian. Odandasın.” Dedi. Nasıl beyaz olduğunu hiç anlayamadığım saçlarını gözlerinin önünden ittirip derin bir nefes aldı.
İnleyerek ve dirseklerimden destek alarak doğruldum. “Beni nasıl buldunuz?” Dedim. “En son kapı kilitlenmişti.”
“Seni Mei buldu.” Dedi kapıdan çıkmak üzere olan kediyi göstererek. “Duvarın dibinde baygın yatıyordun. Neden odaya girmedin ki?”
Aklıma itirafı gelince kaşlarımı çattım. “Küçük bir tartışma geçirdik. Küçük ama uzun vadeli…” Dedim.
“Küçük ama uzun vadeli?” Diye sordu. Merakla doğrulmuştu.
“Şu demek oluyor, onu bir daha görmek istemediğimi söyledim. Ve bu kesinlikle sinirle söylenmiş bir şey değil. Bu sefer ciddiyim.” Dedim. Sırıtmaya başlayınca ‘ne’ anlamında başımı salladım.
“Senin söylediğin şeylerde ne kadar kararlı olduğunu biliyorum. Öylesindir... Tabi maksimum 1 hafta boyunca.” Dedi dalga geçercesine. Tekrar yatağa uzanıp ofladım.
“Beni yalnız bırakır mısın? Dinlenmek istiyorum.” Dedim.
“Olmaz. Yanında mutlaka biri durması gerekiyor. Ateşin var ve zatürre olup olmadığını bilmiyoruz. Ayrıca bildiğin gibi hastane teknolojisine sahip bir yerde değiliz…” Dedi ukalaca. Elini uzatıp başıma koydu.
“Dean’ın her şeyi bulabileceğini söylüyordunuz bir zamanlar…” Dedim.
“Nasıl hissediyorsun?”
“İğrenç… Ama bu söylediğime cevap vermemen için bir sebep değil.” Dedim. Cevap vermek istemedikleri sorularımın geçiştirilmesinden sıkılmaya başlamıştım…
Ayağa kalktı. “Baygın yattığın 2 gün içerisinde Dean çiftleri değiştirdi. Normalde seni istiyordu ama şu anda partnerleriniz eski haline döndü. Sen Flyer’lasın, o Lyan’la… Tek fark baş hizmetçi değilsin.” Dedi. Yine söylediğime cevap alamamıştım. Ama en azından sözünü tutmuştu…
“Söylesene neden ismimiz hizmetçi?” Dedim aklıma gelen bir soruyla. Eliyle çenesini kaşıdı.
“Bilmiyorum.” Dedi ve kalktığı sandalyesine geri oturdu. Başını öne eğmişti.
“Artık sana güvenemiyorum.” Dedim ona doğru dönerek. Bakışlarını kaldırdı.
“Çok değişmişsin. O dönemde bile seninle Hill’den daha yakındım. Şimdiyse bana rahatlıkla yalan söyleyebiliyorsun. Benden her şeyi saklıyorsun.” Dedim
“Sana mümkün olan her şeyi söylüyorum zaten.” Dedi biraz sitem ederek.
“Ne yapalım biliyor musun? Görüşmeyi keselim. Bu saçma yerde sana olan güvenimi tamamen kaybetmek istemiyorum. Buradan kurtulunca yine eskisi gibi oluruz.” Dedim. Sinirle ayağa kalktı.
“Eryxn, saçmalıyorsun. Buradan kurtulabileceğine cidden inanıyor olamazsın! Şu ana kadar kaçmak için bir hamle dahi yapmadın.” Diye bağırdı. Yatakta doğruldum. Her tarafım ciddi anlamda ağrıyordu.
“Bana söylemediğin bir şey daha… Neden kurtulamayayım. Yoksa onunla ilgili de bir engel mi var?!” Diye karşılık verdim.
“Sarayın bulunduğu ormanın bir sonu yok!”
“Buraya getirilebildiğimize göre bir çıkış da olmalı. Bir sebebi olmalı. Bir kurtuluş olmalı. Burada çürüyemem!” Dedim. Gözlerim dolmaya başlamıştı.
“Burada çürümeyeceksin zaten. NC senin mutlu olman için elinden geleni yapıyor. Sana uygun birini bulacak. Bu da burada kalman için bir sebep olacak.” Sesi biraz daha yumuşak çıkmıştı.
“Bu kadar zor mutlu olan biri olduğumu bilmiyordum!” Dedim ters ters. Ofladı.
“Bak, Dean’ı reddettin diye neden bizden uzaklaşmaya çalıştığı anlamıyorum. Neden her şeyi mahvetmeye çalışıyorsun?” Bakışlarımı yavaş yavaş ona çevirdim.
“Sana onu reddettiğimi söylememiştim. Bunu nereden bildiğini sorabilir miyim acaba?” Dedim. Bakışlarını kaçırıp ofladı.
“Tamam, istediğin gibi olsun. Senin değişinle buradan kurtulduktan sonra görüşürüz. Flyner’ı yollarım.” Dedikten sonra sakin adımlarla odadan çıktı.
Yavaşça kendimi yatağa bırakıp başımı yastığa yasladım. Kendimi çok kötü hissediyordum. Fiziksel anlamda da, Duygusal anlamda da… Aslında mutluydum çünkü istediğimi sonunda elde edebilmiştim. Gerçi Flyner’ın nasıl tepki vereceğini bilmiyordum. Belki… Her neyse olumsuz düşünmek istemiyordum.
Sadece kafam karışıktı. Dean’ı ya da Avian’ı gerçekten görmek isteyip istemediğimi bilmiyordum. Sadece anlık bir kararla böylesinin daha iyi olacağını düşünmüştüm. Ya da neden Flyner için bu kadar uğraştığımı bilmiyordum. İş sadece inada binmişti. Burada olanlar bana hiçbir şey ifade etmiyordu.
Boyaları dökülmeye başlamış bir duvar gibiydim. Her darbede bir kısmını kaybetmiştim. Şu an da asıl rengimin ne renk olduğunu bilemeyecek kadar yıkıntıydım.
“Sesli düşünmeye mi başladın? Cidden inanılmazsın.” Bakışlarımı kapıya kaydırdım. Ardından Flyner’ı sandalyene oturana kadar takip ettim.
“İyi misin?” Dedi.
“Göründüğü gibiyim.” Dedim.
“O zaman bitkin, çöküntüye uğramış, evden kaçmış bir kız gibisin?” Dedi alayla.
“Çok komiksin.”
“Her neyse… Bir an önce iyileşsen iyi edersin. Partnerimi böyle görmek canımı sıkıyor.” Dedi.
“Hiç inandırıcı gelmiyor nedense…” Dedim. Biraz bekleyip konuştu.
“Kafan karışık, biliyorum. İkimiz de birbirimize karşı bir şey hissetmiyoruz. Ama birbirimize katlanmamız da gerek. Bilmediğim şeyse sana nasıl yardımcı olacağım. Bana biraz ipucu versen işim daha kolay olacak.” Dedi. Başımı salladım.
“Hiç olmamış gibi, sanki mecburiyetten değilmiş gibi yapamaz mıyız?” Dedim.
“Ne demeye çalışıyorsun?”
“Diyorum ki normal hayatta nasıl oluyorsa öyle olsun.” Derin bir nefes aldım. “Yazılmış bir skeci oynuyormuşuz gibi hissettirme bana.” Gözlerini devirdi.
“Normal hayatta olsaydı sana hiç o gözle bakacağımı sanmıyorum. Ama tamam, istediğin gibi olsun. Şimdi uyu.” Deyip saçımı okşadı. Hafifçe tebessüm ettim ve gözlerimi yumdum.
“İyi geceler.” Diye fısıldadım.
“İyi geceler, ufaklık.”
![](https://img.wattpad.com/cover/14243217-288-k890585.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
§» Nightmare (§» Kabusum)
RomanceHer seferinde bir hataya düşüp birine aşık oldum. Ama eninde sonunda o mektup geldi, ardından sevgilim beni terk etti. Aynı sahneleri tekrar tekrar yaşadım. Ağlamam bir şeye fayda etmedi hiçbir zaman. Çünkü yine aynı şekilde bitmişti ve bir sonraki...