§» YOK!

328 25 9
                                    

Tamam, biraz fazla hayalperest olduğumu kabul ediyorum. Olay tam olarak böyle gerçekleşmedi.

               Onun gözlerine bakıyordum ve eli belimi kavrayıp beni kendine doğru çekti. Birkaç saniye burun buruna şaşkın bir şekilde bakışınca başımı yana çevirdim. Normalde sağlam bir şekilde duran yatağa keskinliği uzaktan açıkça belli olan bir bıçak saplanmıştı. Şaşkınlığımı atlatamadan tekrar gözlerine baktım.

"Sanırım şu an seni neden kendime çektiğimi anlamışsındır. O şey sana saplanmış olabilirdi." Yüzüne hafif sinsi bir gülümseme yerleşti. " Ve sanırım gözlerin yakından daha güzel gözüküyormuş."

               Utanmakta üstüme yoktur. Hemencecik ondan uzaklaştım ve geldiği kapıdan dışarıya doğru baktım. "Odana girmem senin için sorun olur mu?"

"Odama mı?" Gülümsedi. "Orası benim odam değil. Başka odaların da açıldığı koridor gibi bir yer."

"Başka oda mı? Burada başkaları da mı var?"

"Belki." Duraksadım.

" Kapımın önünde ne yapıyordun?"

"Senin kapın diğer kapılardan daha ilgi çekiciydi. Ben kapıyı incelerken mührü kaldırdın. Ve karşılaştık." İfadesizliğimi korudum. "Ve bir de sanırım... Dışarıdaki kapılardan her birinin eşi var. Bizimkiler de aynı." Vereceğim tepkiyi merak ederek söylemişti bunu, aldırmadım. Henüz bir yorum yapamıyordum.

"Sence buraya niye getirildik." Bir yanda yürüyerek kapıdan dışarı çıktım. Şamdanı kapının yanına bırakmıştım. Ama ona ihtiyacım yoktu. Çünkü koridor boyunca, tavandan sarkan, mum ışığıyla etrafı aydınlatan ürkütücü avizeler vardı. Tamamen siyah döşenmişti. Duvarlarda bölüm bölüm yırtıklar ve tırnak izleri vardı. Koridorun sonu gözükmüyordu. Başlangıcında, yani odamın hemen yanına, ise üzerinde hiçbir desen, sembol, resim bulunmayan siyah bir tablo vardı. Flyner'ın söylediği gibi her kapı iki taneydi. Tepe kısımlarındaki işaretlerden tahmin ettiğim üzere eşlenmiş kapılardan biri bir kıza diğeri bir erkeğe aitti.

Eşlenmiş her iki kapı arasında bir tane tekli koltuk vardı. Farklı renkte kumaşla kaplanmış olsalar da hepsinin kasvetli bir havası vardı.

Siyah korkutucu tablonun önüne, siyah renkte, diğerlerine göre daha şaşalı duran, ahşabında işlemeler bulunan çift kişilik bir koltuk yerleştirilmişti. Olduğum yerden hareket etmeden önce arkamı dönüp yeşil gözleri aradım. Fakat göremedim.

"Flyner" diye seslenirken içerisinin serinlediğini fark ettim. Biraz daha ürkek bir sesle bağırdım. "Flyner! Nereye kayboldun." Etrafıma bakındım. Bir yırtılma sesi ardından gelen sessiz fısıldaşmalar... Ah lanet olsun neler oluyor. Sesin geldiği yeri aramaya çalıştım. Hayır, ses bir yerden gelmiyordu; her yerden geliyordu. Korkmaya başladığımı hissettim. Bu lanet olası, bilmediğim yerde yalnız kalmak da neyin nesiydi? "Flyner şaka yapıyorsan hiç komik değil."

Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Zihnimde bir sürü sahne canlanıyordu: Bir an karanlıkta kaldım, etrafımı göremeden yere çöktüm. Siyah tablo korkunç denecek şekilde yoğun akışkan bir sıvıyı andırıyordu. Kafamın içinde biri resmen çığlık atıyordu. Düşünemiyordum. Panik bir şekilde gözlerimi kırpıştırırken istemsiz bir şekilde tabloyu inceledim. "Ah! Kesin artık. Buna daha fazla dayanamıyorum". Çığlığın sesi biraz daha tizleşti. Ardından tablodaki akışkan sıvı dalgalanmaya başladı.

Gözlerimden yaşlar süzüldü. Tablodan beyaz dumanlar çıkmaya başlayınca artık önüme odaklanamamaya başladığımı fark ettim. Çok yavaş hareket ediyorlardı. Ve bana yaklaştıkça birbirleriyle birleşip şekil alıyor gibiydiler. Bir an tökezledim. Dumanlar iyice bana yaklaşınca tutunacak bir yer aradım. Dengemi sağlayamıyordu. Çığlıklar beynime ok gibi saplanıyordu. Ve sanırım sesin kaynağı dumanlardı.

Ne olduğunu anlayamadığım birkaç saniye içerisinde dumanlar beni sardı ve birden derim alev alacak sandım. Çığlık atmamla beraber gözlerimi araladım. 'Tamam sakin ol. Hiç bir şey yok. Sadece zihnin sana bir oyun oynuyor.' Diye uyardım kendimi. Ardından mumların gerçekten söndüğünü fark ettim.

Biraz kendime gelince tabloya bakmamaya özen göstererek ikili koltuğa çöktüm. Korkuyordum ve çaresizdim. Kafamdan plan yapmam gerekirdi ama yapamıyordum. Çünkü az önceki şaşkınlığımla fark edemediğim fısıldaşmalar içten içe zihnimi kemiriyordu sanki...

Sesler tekrar yükselmeye başlayınca kendimi panik yapmamaya zorladım. Ardından bir çığlık duydum ve kapılar birden açıldı. Ne olduğunu anlayamadan üzerinde kız olduğuna dair işaret bulunan kapılara sahip odalardan ruhları aratmayan soğuklukta, narin bedenler süzüldü. Yanlarındaki tekli koltuklara oturup bacak bacak üstüne attılar. Bu soğukluklarına rağmen gayet çekici gözüyorlardı.

Ardından diğer odalardan birkaç erkek çıktı ve kendi odalarınınkiyle aynı desende kapıya sahip olan kızların yanlarına geçip ayakta durdular. Ne olduğunu anlayamadan yanımda yayvan bir şekilde oturan bir adam fark ettim. Normalde yanıma izinsiz olarak biri otursa tepki verirdim ama şu an aşırı derecede sakin ve ruhsuz hissediyordum. Tıpkı diğerleri gibi...

Kafamı yana çevirip yanımdakine baktım: Flyner'dı. 'Lanet olası nerelerdeydin?' diye sormak istedim ama dudaklarım benden istemsizce hareket etti. "Nerelerdeydin? Seni özledim." Bu da neyin nesiydi? Yine kendimi engelleyemeden ona sokuldum. Başımı göğsüne yasladım.

"Nerede olduğumun bir önemi yok. Şimdi buradayım sevgilim."

§» Nightmare (§» Kabusum)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin