"Her anı bozmak zorundasın değil mi?" Diye sitem ettim kollarımı yavaşça ondan ayırırken.
"Fazla duygusal anlara katlanamıyorum..." Dedi alayla. 'Hah!' diye bir ses çıkarıp yavaşça kapıya yöneldim. İkmiz de çocuk gibiydik; yaşlarımız 20- 23 değil de 15- 17'ydi sanki...
Koridora çıktım. Muhtemelen geç bir saatteydik. İçerisi karanlıktı ve hiç kimse yoktu. Gidip, ilk günden korkmaya başladığım tablonun önündeki ikili koltuğa oturdum. Flyner da yanıma... Başını birleştirdiği ellerine dayadı ve sessizce beklemeye başladı.
"Beni alt kattan kim taşıdı buraya?" Dedim. Tamam, Mei varlığımı farketmişti ama kime haber vermişti?
Sırıtışını saklamaya çalışarak bana baktı. "Cidden hatırlamıyor musun?" Dedi. "O zaman ne olduğunu da bilmiyorsun?" Dedi alayla. Tekrar hayır dedim. Gözlerime bir süre baktı. Bir şey söylemek istiyor gibiydi. Ağzını açtı. Ne söylemeye çalıştığını bilmiyordum ama zihninde bir irade savaşı veriyor gibiydi.
Gözlerini yumup başını iki yana salladı. "Bilmiyorum." Bakışlarını koridora çevirdi. Boş, sessiz, karanlık koridora...
"Sıkıldım artık buradan." Şaşırmama engel olamayarak gözlerimi kırpıştırdım.
"Bunu söyleyen cidden sen misin?" Dedim.
"Evet neden ki?" Dedi göz ucuyla bana bakarken.
"Bir zamanlar sen de 'Dean her şeyin en iyisini yapar, NC en iyisi' havasındaydın. Tepkimin nedeni bu..."
"Haklısın." Onayladı."Ama artık öyle düşünmüyorum. Artık rutinleşmeye başladı yaşadıklarımız. Sürekli bir şeyi yapmaya zorlanıyorum. Bir adım sonra neyin gerçekleşeceği, tekrarlanacağı belli.Şu an aramız bozuk değil ama kısa sürede bozulacak... Belki daha da kötü şeyler olacak." Ofladı. "NC olayları düzeltmiyor... Daha karışık hale getiriyor."
"Hala buradan kaçmanın imkansız olduğunu mu düşünüyorsun?" Dedim ufacık bir umutla. Gerçi bu sefer de karşımda umutuzluğa düşmüş bir Flyner duruyordu.
Başını kaldırıp karşıya odakladı bakışlarını. Kısık bir sesle 'imkansız' dedi. Bakışları bir şeyi takip edermiş gibi yavaşa önüme doğru kaydı. Merakla ben de kafamı o yöne çevirince karşımda siyah kıyafetli bir gövde gördüm. İrkilip geriye çekildim.
Elini uzatıp çenemi tuttu. Yüzünü anlamaya çalışarak geriye doğru çekildim.
"Kaçmak ha?" Tanıdık ses tonunu duyunca çabucak ellerini ittirdim. Flyner bana bakıyordu. Ne olduğunu anlamamış gibiydi.
"Seni görmek istemediğimi söylemiştim. Ama bu kadar çabuk pes edeceğin aklımın ucundan bile geçmemişti." Dedim alayla.
"Sözünü dinlememi bekliyorsun? Ya da dur şöyle sorayım: Kim olduğunu sanıyorsun?" Göz hizzama doğru eğilmişti. Flyner elini Dean'ın omzuna koydu. "Ondan uzak dur lütfen..." Kısık bir ses tonu olsa da uyarıcıydı. Dean gözlerini Flyner'a çevirdi.
"Bana karşı kendini üstün gören bir hizmetçi bozuntusuna karşı nasıl olmamı bekliyorsun?" Dedi alayla. Hizmetçi bozuntusu ha? Kaşlarımı çatıp gözlerimi Dean'ın kararmış gözlerine kilitledim.
Flyner sakin bir şekilde kafasını kaldırdı. "Deşifre olmak istemiyorsan sus!" Manalı bir cümle daha...
"Neyden bahsediyorsunuz?" Diye konuşmanın ortasına atıldım. İkisinin de yüz hatları gerilen havayla sertleşmişti.
"Sus!" Diye bağırdı Dean. Bana bakıyordu. Yavaşça olduğum yere sindim. Ne olmuştu bu kadar hakaret etmesine ve sinirlenmesine neden olacak...
"Denesene!" Diye bağırdı tekrar Flyner!a dönüp. "Dene ve saniyesinde nefret edildiğin anlara geri dön! Senden nefret etsin! Benden ettiği gibi! Aynı şeyleri sen de hisset. Elde etmek istediklerin elinden kayıp giderken nasıl hissedildiğini anla!"
Gözlerimi kocaman açarak ikisine de baktım. Flyner bir kahkaha attı. Kesinlikle neşeden uzaktı...
"Haklısın... Senden nefret ediyor. Tek yanıldığın şey, söyleyeceğin hiç bir şey bize zarar veremez. Unuttun mu? O seni değil beni seviyor!"
Şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Benim bile karar veremediğim bir şeyi nasıl bu kadar emin bir şekilde söyleyebilmişti...
Dean bileğimden tutup beni kendine doğru çekti. "Öyle mi dersin?" Tökezleyip omzuna tutundum.
Flyner da peşmden ayağa kalktı. "Evet, ondan mı duymak istersin?" Dedi. Bileğimden tutup kendi tarafına çekti. Ona doğru hareket ederken "Öyle bir şey söylemeyecek!" Dediğini duydum Dean'ın. "Söyleyecek..." Dedi Flyner dengede durmama yardımcı olarak.
Bileğimi elinden kurtarıp duruşumu dikleştirdim. "Keser misiniz şunu? Kendinizce bir sahiplenme yarışına girmeyin!" Dedim sert bir ses tonuyla.
Dean gülümsedi. "Gördün mü? Seni sevdiğini söylemeyi reddediyor." Bakışlarımı yavaşça ona doğru kaydırdım.
"Her şeyi farklı bir şekilde anlamayı nasıl beceriyorsun?" Dedim.
"Gerçekten red mi ediyorsun?" Dedi Flyner sylediğimi altta bırakarak.
"Öyle bir şey söylemedim. Ben ikinize de cevap vermedim." Dedim.
"Tamam... O zaman söyle... Söyle ki anlasın!" Dedi Flyner. Suratına baktım. Ne diyecektim. Dean'dan kurtulmak için Flyner'a doğru olmayan bir umut veremezdim.
"Söyleyemem..." Dedim kısık bir sesle yere bakarak. Dean bir kahkaha attı. Derin bir nefes alarak dudağımı ısırdım.
"Eryxn..." Diye fısıldadı. Derin bir nefes aldım. Tekrarladı. Suratına bakmak için kafamı kaldırdım. Ela gözlerine baktım. Çok yakınımda olan ela gözlerine... Dudağıma değen dudaklarını hissedince gözlerimi inanamayarak sıkıca yumdum. 'Ne olur kabus olsun...'
Yeni kapak hakkında ne düşünüyorsunuz? Eskisini geri mi yükleyeyim bu mu daha iyi?
Biraz aceleye gelen bir bölüm oldu... Düzenlenmesi gerek ama çok paylaşmak istedim... Önümüzdek hafta düzenlicem. Ama ana hatlarında bir değişiklik olmayacak tabiki. Sadece cümle yapılarını düzelticem. İmla hatalarım için şimdiden özür dilerim. İyi okumalar ^_^

ŞİMDİ OKUDUĞUN
§» Nightmare (§» Kabusum)
RomanceHer seferinde bir hataya düşüp birine aşık oldum. Ama eninde sonunda o mektup geldi, ardından sevgilim beni terk etti. Aynı sahneleri tekrar tekrar yaşadım. Ağlamam bir şeye fayda etmedi hiçbir zaman. Çünkü yine aynı şekilde bitmişti ve bir sonraki...