Bölüm 2 ~ Karşılaşma

857 75 17
                                    

(O kadar heyecanlıyım ki bu bölümü okumanızı istiyorum. Her şeyin ani olduğunu düşünmeyin. Bu aynı meteor gibi bir kaç ay uzayda sallanacak ve sonra çok ani bir şekilde dünyaya çakılacak. Meteor çok saçma bir örnek oldu. Bu bölümü Ezgi'ye tekrar teşekkürlerimi ileterek ithaf ediyorum.

Aslında bölümü Ece'me de ithaf etmek istiyorum ama iki kişi birden olmuyor o yüzden gelecek bölüme :D )

Dün gece uzun zaman sonra ilk defa onu düşünmeden uyumuştum. Şimdi ise gözlerimi açınca o geldi aklıma. Dün gece resmen hiçbir şey yapmamıştım. Sadece film izlemiştim. Ciddi anlamda depresyona girmiştim sanırım. Birileriyle konuşmaya çok ihtiyacım vardı. Hem de çok. Ama konuşacak birileri olsa bile onlarla konuşamazdım. Sanki onları rahatsız ediyormuşum gibi hissederdim. O yüzden çok nadir kişilere içimi açardım. Sadece internetten ki birkaç arkadaşıma… Benim etrafımda hiç iyi insan yoktu. Dün de hiç konuşamamıştık onlarla. Ondan önceki gün de. Bugün okuldan dönünce onlarla konuşabilirdim. Sırtüstü yatıp tavana baktım. Annem odaya daldı. “Gamze hadi… Kalkmışsın.”dedi.

“Hı hı.” Odadan çıktı. Yataktan hiç çıkasım yoktu. Telefonumu aldım. Ekranımdaki fotoğrafına baktım. Telefonu dudağıma getirip bir öpücük kondurdum. Ne yapacağım sen gidince? O kafeteryada kime bakacağım? Ama emin ol. Oraya kimse oturmayacak. Hiç kimse! Kilidi açıp takvime girdim. Bugün 21 Mart’tı. Günleri saymaya başladım. Altmış! Onla geçirebileceğim altmış günüm kalmıştı geriye. 20 Mart’a döndüm.

“İlk defa beni gördüğünü, bana baktığını biliyorum.”diye not aldım. Takvimden çıkıp internet sitemize girdim. Kızlara mesaj attım. “Okuldan dönünce hemen konuşmalıyız. Çok şey oldu. Onunla ilgili. Çok önemli bir şey oldu.” Evet. Belki ufak bir şey ama benim için önemliydi. Düşündükçe hala utanıyordum. Beni ilk defa bağırırken fark etmişti. Ne berbattı. Telefonu bir köşeye atıp yataktan kalktım. Okul kıyafetimi giyip saçlarımı at kuyruğu yaptım. Mutfağa geçip masaya oturdum. Annem çayımı döktü. Gözlerimi duvara diktim. Bir nefes aldım. Gözlerimi kapadım ve sonra açtım.

“Benden nefret etmeye başladığını düşünüyordum.” Ona baktım. O güzel yüzüne. Gözleri o kadar güzeldi ki.

“Böyle düşünmene şaşırıyorum.”

“İki gündür görüşemiyoruz.”

“Ben… Buna nasıl devam edebileceğimi bilmiyorum.” Çayımdan içtim ve bir parça ekmek koparıp peynirle onu ağzıma attım. Yutmak için kendimi zorladım. Hiçbir şey yiyesim yoktu.

Elimi tuttu. Ona baktım.

“Seni seviyorum.”

“Ama sen bir hayalsin.”

“Seni gerçekten daha mutlu ediyorum ama.”

“Öyle. Bende seni çok seviyorum. Şimdi gitme vakti.” Kafasını salladı. Bende kahvaltıma döndüm. Kafamı yanımdaki sandalyeye çevirdiğimde artık hiçbir şey yoktu. Sessizce kahvaltımı yaptıktan sonra evden çıktım. Bu sefer yavaş ve hiçbir şey düşünmeden otobüs durağına gittim. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Sadece ona ihtiyacım vardı. Her zamankinden daha fazla. İçimden karşısına çıkıp onu sevdiğimi haykırmak geliyordu. Otobüse bindim. Her zamanki gibi dışarıyı izlemeye başladım. Ancak sanki biri beni izliyordu. Eğer biri size bakıyorsa size baktığınızı arkanız dönük olsa bile hissedersiniz. Takip edildiğinizde de böyledir. Yavaşça etrafıma baktım. Sonunda gözlerim birinin gözlerine takılı kaldı. Gözlerimi devirdim. Bir bu eksikti. Şimdi başıma bela olmuştu. Bundan nefret ediyordum. Birinin sürekli bana bakmasından nefret ederdim. Kafamı önüme çevirdim. Çantamdan kulaklığımı çıkardım ve müzik dinlemeye başladım yüksek sesle. Onun bana baktığını yok saymak istiyordum. Kafamı cama çevirdim. Otobüs kalabalıktı ama cam kenarında olduğum sürece sorun yoktu. Kafamı eğip yoldaki beyaz çizgilere baktım. Hızla geçiyorlardı. Onları izlerken hep hipnoz olurdum. Yani öyle çok dalardım ki onları izlemeye her şeyi unuturdum. Artık başım bile dönmeye başlayabilirdi. Çok değişik bir uğraştı. Eğer günleriniz böyle arabada geçiyorsa ve konuşacak kimseniz yoksa böyle uğraşlar yolun kısalmasını sağlardı. Kafamı kaldırıp ekrana –durağıma ne kadar var diye- bakacakken onunla burun buruna geldim. Nasıl buraya kadar gelmişti? Bu ne cüret? En nefret ettiğim insan tipi. Dün ki ukalalığı yetmiyormuş gibi şimdi de dibime dibime sokuluyordu. Hayvan. Sapık. Geri zekalı. Biraz yana kayıp ekrana bakmaya çalışınca yanımdaki kadına yapıştım. Of of of. Sıkışmaktan nefret ederdim. Hem de çok fazla. Kalabalıktan da. Ben yalnızlığı seven bir insandım. Aslında yalnızlığımdan çok nefret ederdim ama aynı zamanda sahip olduğum tek şeydi. Yine de bu kadar kalabalıktan nefret ediyordum. Özellikle birinin dibime dibime sokulmasından daha çok! Ben de cama döndüm ve onu umursamadım. Zaten son iki durağım kalmıştı. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Hiç tahmin edemeyeceğim bir şey oldu. Zaten böyle şeyler hep benim başıma gelirdi. Bende şans çok boktandı. Araba bir anda fren yaptı ve ben tutunamadım. Önümdeki demirden elim kaydı ve kafam onun omzuna düştü. Düşünebiliyor musunuz? Vücutlarımız resmen birbirine yapışmıştı ve bir kere daha etek şortumuz olduğu için nefret ettim okuldan. Çünkü bildiğiniz mini etekti. Yanağımın onun çenesine değdiğini fark ettim. Hemen önümdeki demire tutunup kendimi ondan uzaklaştırdım. Nefesim sıkışmıştı. Hem çok korkmuştum hem de çok sinirlenmiştim. Bu haftada ne vardı bilmiyorum ama çok sinir bozucuydu. Tüm felaketler resmen üst üste geliyordu. Dün hayatımda ilk defa otobüste biriyle kavga etmiştim. Ondan önceki gün sevdiğim adam beni ilk kez bağırırken fark etmişti. Bugün de kavga ettiğim insanın üzerine düşmüştüm. Daha kötü ne olabilir ki!!! Bir an önce bugün bitsin istiyordum. Ben böyle sürekli insanların içinde bağıran bir insan değildim. Benim yapım değildi. Çok sessiz bir insandım ben. Böyle şeyler yapamazdım. Bu haftada bir tuhaflık vardı. Kapıya yönelince yine onla burun buruna geldim. “İzin verirseniz ineceğim.”dedim.

Bir Nefes AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin