Bölüm 5 ~ Alacakaranlık

694 48 4
                                    

"Artık korkuyorum."

"Güzel."

"Senden değil beni bırakıp gitmenden, tekrar ortadan kaybolmandan korkuyorum." Gözlerimden yaşlar süzüldü. Kafeteryada konuştuğumuz o günden beri karşıma çıkmamıştı. Kafeteryaya her indiğimde özenle orada olmuyordu sanki. Neden kaçıyordu? Onu tam bulmuşken kaybetmeyi nasıl göze alabilirdim? Allah'ım onu çok seviyorum. Canım çok acıyor. Neden benimle olmuyordu ki? Diğer kızlar gibi olamayacağımı biliyordum ancak onu çok severdim.

"Seni ne kadar süredir beklediğimi bilmiyorsun." Eğer Edward bir kız olsaydı onu imrenirdim. Ama erkek olduğu için aşık olabiliyorum. İşte! Onu ne kadar süredir beklediğimi bilmiyordu. Belki Edward gibi yüz yıldan fazla değil ama insan yaşıyla fazlaydı. Bence fazlaydı.

"Ve aslan kuzuya aşık olur."

"Ne aptal bir kuzu."

"Ne hastalıklı mazoşist bir aslan." Ah. Peçeteyle burnumu sildim. İster yirmi ister elli yaşına geleyim bu filmi hep yeni baştan yaşayacağım. Bazı insanların bunu sadece ergen filmi olarak sınırlamalarını hiç anlamıyordum. Acaba o insanlar aşkın ne demek olduğunu bilmiyorlar mıydı? Yoksa onlar aşkı bulamadıkları için var olmadığını mı düşünüyordu? Onlara ne kadar çok acıyordum. Asıl acı içinde yüzenler onlardı bence. Eğer onu tanımasaydım ne kadar acınası ve duygudan yoksun olacağımı düşündüm. Film aşkın gerçekten var olduğunu gösteriyordu. Ben aşkın sadece filmlerde ve kitaplarda yaşandığına inanmıyordum. Bir kadın bir adam yine de birbirini sonsuza kadar sevemez mi? Ebedi olan ruhlarımız değil miydi? Ben buna inanıyordum. Bedenin değil ruhun önemli olduğuna inanıyordum ve ruhum bu bedeni terk ettiğinde yine onu seviyor olacaktı. Bu değil miydi sonsuzluk? Herkesin sonsuzluğu kendi düşündüğü gibiydi. Bazıları için evlenene kadar, bazıları için çocuk yapana kadar, bazıları içinse öldükten sonra bile... Ben aşka inanıyordum. Sonsuzluğa inanıyordum. Çünkü asıl sonsuzluk beynimizdeydi, kalbimizdeydi. Ben onu sonsuza kadar sevebilirdim. Bella doğru düşünmüyor muydu? Aşkta mantık yoktu. Birini ne kadar çok severseniz her şeyin daha az anlamı olurdu. Bu anlamsızlığı anlamanız için birini çok sevmeniz gerekiyordu. Ben onu çok seviyordum. Vücudumdaki her hücre, her kemik, her organım onu seviyordu ve sonsuza kadar da sevecekti.

Filmde en çok sevdiğim yerlerden biri Edward'ın 'spider-monkey' demesi. Bu hiçbir şekilde Türkçeye çevrilmemeliydi bence. Benim gözümden filme bakılınca Bella içine kapanık, normal gençlerden farklı bir kızdı ve Edward'da onun gibi kimseyle konuşmayan sadece ailesiyle takılan biriydi. Bella onda kendini görmüştü belki de. Sonra ona aşık olmuştu. Koşulsuz ve geri dönülemez bir biçimde. Sevdiği adamın diğerlerinden farklı olduğunu düşünüyordu. Zaten herkesin sevdiği adam diğerlerinden farklıdır. Onu bu yüzden sevmişsinizdir. Birbirlerine giden her engeli kaldırmaya çalışırken yeni engeller gelir. Bella'nın peşine düşen James aslında bizim takıntılı, ölmemizi ve acı çekmemizi isteyen 'ayrılık'tı. Bizi sevdiğimiz insandan ayırmak istiyordu. Böylece mutlu ve tatmin olacaktı.  Ancak aşk üstün geliyordu. Sevdiği adam onu buluyordu ve kurtarıyordu. Belki ben de ayrılıktan kurtarılmayı bekliyorumdur. Peçeteyle bir kez daha burnumu sildim. Çikolatamdan bir ısırık aldım. Bundan artık sıkılıp favori filmim olan Yeni Ay'a geçtim. İşte bu tam ihtiyacım olan şeydi. Ayrılığın sonunda devreye girmesi. Bu filmde ise kader üstün geliyordu. Onları bir araya getiren kader. Ya Poyraz benim kaderim değilse? Olamaz. O çok yakışıklıydı. O olmalı. Filmi biraz ileri sarıp ayrılık sahnesine geldim. Birine çok alışırsınız. O artık hayatınızın bir parçası olmuştur. Ancak bir gün gelip sizi istemediğinizi söylerse... İşte gerçek bir yıkım budur. Eğer beni istemediğini söylerse sanki gözlerimi kapayacak ve bir daha açmayacakmış gibi hissediyorum. O tekrar beni bulana kadar kendimden geçecekmiş gibi hissediyorum. Umarım böyle bir şeyi yaşamazdım. Filmi izlemeye devam ettim. Annem odaya girdi.

Bir Nefes AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin