27. Bölüm

26 7 1
                                    

DongMin ile birlikte asansöre bindiler. Zemin kata inmek için tuşa basan da DongMin oldu. Kapısı kapandıktan sonra hemen Seulgi'ye döndü.

"Tanıyor musun onu? "

Seulgi biraz şaşırmış olda da "Hayır. " diye cevapladı.

"Peki neden bütün toplantı boyunca- "

DongMin lafını bitirmeden Seulgi sinirle bağırmaya başladı.

"Yeter ama! Bir sen bir SooJi bir o! Gözüm dalmış olamaz mı?! "

DongMin bu hareketi karşısında korkmuş ve şaşkın bir ifadeyle yüzüne bakıyordu. Seulgi de durumu fark ettikten sonra derin bir nefes alıp verdi.

"Özür dilerim. Senden önce SooJi bu konuda çok diretti. Sonra da o. Bir daha bu konu açılınca sinirlendim. Çok özür dilerim. " dedi. Yüzündeki ifadeden de zaten ne kadar üzgün olduğu belli oluyordu.

DongMin cevap vermek yerine başıyla onaylayıp önüne döndü. Zemin kata gelene kadar ikisi de konuşmadı. Seulgi kendini mahcup hissediyordu ama özür dilemekten başka ne yapabileceğini de bilmiyordu.

Danışmanın oraya gittiklerinde SooJi koşar adımlarla yanına geldi. Gelişinden Taeyong'dan bahsedeceği çok belliydi ama Seulgi bu konu hakkında konuşmak istemiyordu. Zaten ne anlatmasını bekliyorlardı ki? İlk görüşte aşık olduğunu mu?

"Seulgi-yah şimdi etrafı gezeceğiz ama ondan sonra seninle konuşalım. Tamam mı? "

Seulgi şimdilik geçiştirmek için kafasıyla onayladı. Ama bu kısa tur bittikten sonra otele döner dönmez uyumayı düşünüyordu.

"Herkes geldiğine göre başlayabiliriz. " dedi Stefan. Onu takip ederek dışarıya çıkacakları sırada bir ses durdurdu onları.

"Pardon bölüyorum ama önemli bir şey vardı. " diyerek Jennie geldi yanlarına. Stefan'la birlikte herkes durup onun sözlerini dinlemeye başladılar.

"Aslında hepinizi ilgilendirmiyor. Seulgi için sadece. O yüzden siz çıkabilirsiniz. " diye devam etti sözlerine. Bunu duyan herkes tekrar Stefan'a döndü. Ne yapacaklarına o karar veriyordu çünkü.

"Tamam o zaman. Biz devam edelim. " demesiyle Seulgi dışındakiler onu takip etti. SooJi çıkmadan önce eliyle onu aramasını söyledi. Ona tamam dedikten sonra Jennie'ye döndü. Jennie ise bir şey söylemiyordu.

"Evet? " dedi Seulgi.

"Seni biraz bekletebilir miyim? Hemen geleceğim. "

Seulgi başıyla onayladıktan sonra danışma masasını doğru dayandı. Telefonunu çıkartıp onunla ilgilenmeye başladı. Şu an Kore'de neler olduğunu merak ediyordu. Üstelik ailesiyle de uzun zamandır konuşmadığından onları da özlemişti. Her şey o kadar aceleyle gerçekleşmişti ki ailesine Amerika'ya geleceğini söyleyememişti bile. Eğer olur da onu ziyarete gelmeye kalkışırlarsa evde kimsenin olmadığını görüp telaş yapabilirlerdi. Bu yüzden otele döndüğünde yapacağı ilk şey onları aramak olacaktı.

"Evet geldim. "

Gelen sese döndüğünde karşısında Taeyong'u görünce günün ikinci şokunu yaşadı. Sonra 'Belki bana söylememiştir.' diye düşünüp tekrar telefonuna döndü. Ama Taeyong doğruca ona bakıyordu.

"Seninle konuşuyorum. " dedi dikkatini çekmek için. Seulgi şaşkın bir ifadeyle dönüp "Ben mi? " diye sordu.

"Evet sen. Hadi gidelim. "

Alaycı bir şekilde güldü Seulgi.

"Üzgünüm ama ben sizinle bir yere gelmiyorum. Burada Jennie'yi bekliyorum. "

"Biliyorum. Eğer ben gelseydim arkadaşların arasında yanlış anlaşılma olabilirdi. Üstelik bir tanesi bizi yalnız gördü. Bende Jennie'den seni bekletmesini rica ettim. "

Bu seferki alaycı gülüş değil alaycı bir kahkaha olmuştu.

"Pardon ama beni sizinle yalnız gördüyse ne olmuş? Sonuçta siz iş yaptığımız şirketin sahibinin oğlusunuz. Bundan başka bir şey değil. "

Bunları söyledikten sonra biraz üzüldü. Çünkü aklına Jimin'e söyledikleri gelmişti. Şu an o durumun aynısını yaşıyor gibiydi. Küçük bir dejavu.

Bu sırada Taeyong bir adım daha yaklaştı ve gözlerinin içine bakarken "Onu bütün toplantı boyunca benden ayrılmayan gözlerinize söyleyin. " dedi. Ve sonra geri çekildi. Artık bu yakınlaşmalardan bıkmıştı Seulgi. Neden flört etmeye çalışıyordu ki? Ciddi bir yüz ifadesi takındı.

"Bakın. Artık bu saçmasapan şeylere bir son verelim. Gözüm daldı veya dalmadı, birisine benzettim veya benzetmedim önemli değil. Sonuç olarak size baktım. Kabul ediyorum. Ama sizce de çok uzatmıyor musunuz? Ayrıca bu yaptığınız hareketler hiç hoş değil. Beni rahatsız ediyor. Ben buraya iş yapmaya geldim. Patronum olacak kişinin oğluyla flört etmeye değil. "

Belki de hayatındaki en açıklayıcı konuşmayı yapmıştı. Normalde insanların ne düşündüğünü pek önemseyen bir insan değildi ama ortada yanlış bir anlama varsa da düzeltmeliydi.

"En azından burada beklemenize değsin ve yemek yiyelim. Üstelik yer de ayırttım. " dedi Taeyong gayet anlayışlı bir şekilde. Bu Seulgi'yi biraz şaşırtmıştı.

"Üzgünüm ama reddedeceğim. Üstelik bana sormadan yer ayırttırıyor olmanız da büyük kabalık. Şimdi izninizle. "

Gitmek üzereyken Taeyong önüne geçip durdurdu onu. Mahcup bir ifadeyle bakıyordu yüzüne. Yine de biraz önceki tavırlarını düşününce bunlar pek inandırıcı gelmiyordu Seulgi'ye.

"Lütfen. En azından özür dileyebileyim. " diye ısrar etti.

Kabul etmek istemiyordu. Otele dönüp derin bir uyku çekmek istiyordu. İkinci kez hayır demek de biraz garipti onun için. Üstelik karnı da açtı. Ama içinden bir ses de onunla gitmemesini söylüyordu.

"Geliyorsunuz değil mi? "

Taeyong cevap bekliyordu ama Seulgi ne diyeceğini bilemiyordu. Şu an bir kurtuluşa ihtiyacı vardı. Kendisi karar vermek istemiyordu. Hayatın onun yerine karar vermesini istiyordu. İçinden 10'a kadar saymaya başladı. Eğer bir şey olursa gitmeyecekti ama eğer 10'a kadar saymayı bitirirse ve bir şey olmazsa onunla gidecekti. 1, 2, 3, 4 ve 5'te telefonu çalmaya başladı. Gülümseyerek kimin aradığını görmek için ekrana baktı. Kore'deki şirketinin patronu arıyordu. Bekletmeden açtı telefonu ve Taeyong'dan izin isteyerek ondan uzaklaştı.

"Efendim? "

"Seulgi durumlar nasıl? Diğerlerini arıyorum ama cevap veren yok. Ne yapıyorsunuz? "

Diğerlerinin ne yaptığını açıklayabilirdi. Ama kendisinin ne yaptığını nasıl açıklayacaktı? Biraz düşündükten sonra "Onlar şirketi geziyor. Ben katılmak istemedim. Otele döneceğim. " diye cevap verdi.

"Anladım. Aradığım kişiler bana zaten geri dönecektir ama sen açtığın için ilk sana söyleyeyim. Sizi gönderirken burayı pek düşünmedik çünkü çalıştığınız şirket çok büyük ve bu işi çok iyi yapmalıydık. Bu sebeple burada mimarlarımızdan sadece 1 tanesi kaldı. Yani aranızdan birisinin gelmesi gerekiyor. Kendi aranızda kimin geleceğine karar verin olur mu? "

İşte bingo! Seulgi'nin buradaki saçmalıklardan kurtulması için bir çıkış yolu.

"İsterseniz ben hemen şu an bile gelebilirim. "

"O kadar mı sıkıldın? " dedi gülerek.

Seulgi de önce güldükten sonra "Hayır sadece şirketimiz için. " diye cevapladı.

"O zaman yarın sabah seni burada bekliyorum. Eğer idare edebilirsek sonra oraya dönersin. Biletini buradan halledeceğiz. Sen gidip hazırlan. "

"Peki. "

Rüya (꿈)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin