"BAZI ANLAR VARDIR"

117 18 2
                                    



Bazı anlar vardır, hiç geçmeyen bazı anlar. Sevilsen de sevsen de boş gelir. Ben hiç sevilmedim, sevildiğimi zannettim. Bazı anlar vardır, kimseye anlatamazsın. Bazı anlar vardır, kendine bile anlatamazsın.

Boşlukta olursun, kimse tutmaz seni. Bu defa tutuldum. Sularım da boğulacak bir adama tutuldum. Her şeyiyle bana yakışan ama masumluğuyla bana yakışmayan bir adama. O beni tuttu, ben ona tutuldum. Dedim ya; bazı anlar vardır, kendine bile anlatamazsın.

Beni kendine iyice bastıran kollarından kendimi kurtarıp, ayağa kalktım. Yerde gülümseyen adama baktığımda kollarını iki yana açmış, derin derin nefesler alıyordu.

"Neden kurtardın beni? Bıraksaydın geberip gitseydim." Gülümsemesini yüzünde sabit tutarak ayağa kalktı.

"Hayatını kurtardığım için bana teşekkür etmen gerekiyordu." Üzerime doğru yürümeye başladı.

"Hayatıma son verecekken, sana teşekkür etmemi beklemen ne kadar saçma." Gülümseyen yüzü, ciddi bir hal aldığında; kaşlarını çatmıştı.

"Ölümü bu kadar kolay mı sanıyorsun?" Aniden kolumu kavradı. Çok sert tutuyordu, bir canım olduğunu bilsem acıyacağını zannederdim.

"Kirlenmiş bir bedene yakışır ölüm. Kirliyim ben, bırak kolumu." Daha da sert tuttuğunda, kendimi geri çekemedim.

"Annem de böyle düşünüyordu. Sonra ne oldu biliyor musun? Kendini buradan attı ve öldü." Kolumu bırakıp, işaret parmağıyla biraz önce çıktığım yeri gösterdi.

Bir şey söyleyemedim. Buna bir şey söylenemezdi, buna tek bir kelime söylenemezdi.

"Onu kimse kurtaramadı kız çocuğu. Her ne yaşadıysan, ona rağmen yaşa. Şükür etmesini bil, daha kötüsü olsa bile şükür et."

Ellerini saçlarına daldırıp, bir küfür mırıldandı. Dalgalı saçlarını çekmeye başladı, hala küfür ediyordu.

"Hay sikeyim! Alt tarafı ablamı ziyarete geldim bu siktiğimin şehrine. Nereden çıktın karşıma?"

"Ben mi çıktım? Sen çıktın benim karşıma."

Sesim, kedi yavrusunun miyavlaması gibi çıkmıştı. Oysa ben insanlara inanmayı çoktan bırakmıştım. Doğru mu söylüyordu? Annesi kendini buradan atmış mıydı? Yarasını mı kanatmıştım? İşte, bir kere daha lanet etmiştim kendime.

Gülümsedi. Biraz önceki adamdan eser yoktu. Saçlarını çeken adamdan eser yoktu, küfür eden adamdan eser yoktu.

"Ben, Teoman."

Ne yani, hiçbir şey olmamış gibi ismini mi söylüyordu bana? Bu çok saçmaydı.

"Manyak," deyip arkama döndüm. Hızlı hızlı yürümeye başladım. Merdivenleri ikişer üçer indiğimde, evin yolu gözükmüştü bana. Koşmaya başladım. İçimde sürekli arkamı bakmamı isteyen bir his vardı. Bir anda durup, arkamı baktım. Kollarını demirlere yaslamış, sigarasını içiyordu. Uzun uzun baktı bana, bakmasın istiyordum. Bu akşam hiç yaşanmasın istiyordum. Tekrar arkamı dönüp koşmaya başladım. Bazen çok hızlı koşuyordum, bazen hiç koşamıyordum. Duraksayıp bir banka oturdum. Kulaklığımı kulağıma taktığımda, banktan kalkıp tekrar koşmaya başladım. Bugün hızlı koşuyordum. Ölüme nasıl koştuysam, yeniden yaşamak için hızlı hızlı koşuyordum işte.

"Önüne baksana be kadın." Kafamı çevirdiğimde, korna çalan arabanın içindeki Rıfat'dan başkası değildi. Akçakoca' da olması gerekiyordu, İstanbul'da ne işi vardı? Yan koltukta oturan kadına bakmamak için kendimi zor tutuyordum. Ve baktım...

N E P E N T H E ( ZİFİRİ SULAR )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin