10- VEDA

883 42 12
                                    

    Uyandığım sırada yanımda kimse yoktu. Yataktan fırlayıp kapıya koştum. Annabeth ' i görmem lazımdı. Kapıyı ne kadar zorlasamda açılmıyordu. Arkadaşlarım kilitlemiş olmalıydılar. Kapıyı yumruklayarak bağırmaya başladım. Beni Annabeth ' ten ayrı tutmaya hakları yoktu. O uyandığında yanında olmalıydım.
- Jason ! Kapıyı açın ! Açın şu kapıyı !
- Üzgünüm dostum. Artık kabul etmelisin Annabeth öldü.
- Jason , lütfen aç kapıyı. Hadi , aç...
Ne kadar dil döksemde kapıyı açmıyorlardı. Ağlamaya başladım , bilmiş kızım bana çok kızacaktı ama kendimi durduramıyordum. Bir süre öylece ağladım. Kapı kilidinin açılma sesiyle yerimden fırladım. Kapıyı açan Nico ' ydu.
- Percy Annabeth ' i defnedecekler.
- Ne !? Ne yaptıklarını sanıyorlar !?
Nico ' yu iterek dışarı çıktım. 2. Argo ' yu çoktan melez kampına indirmişlerdi. Gemiden çıkınca kamp meydanındaki kalabalığa doğru koşmaya başladım. Önümde duran herkes bana yol veriyordu. Ben geldiğimde onu çoktan gömmüşlerdi. O yapamazdı ki orada , üşürdü. Elinde kazma olan Jason ' ın yakasına yapıştım.
- Ne yapıyorsun sen !?
Birkaç kişi Jason ' ı elimden kurtarınca Annabeth ' in mezarının başına geçtim.
- Özür dilerim bilmiş kızım. Seni koruyamadım...
Gözyaşlarım Annabeth 'in toprağını ıslatırken öylece bekledim. Bir süre sonra herkes dağıldı. Ben yanlız kalmıştım. Arada arkadaşlarım gelip benimle konuşmaya çalışsalarda hiçbirinin yüzüne bakmıyordum. Onu son kez görmeme engel olmuşlardı. Onları asla affetmeyecektim. Aklıma ölmeden önce söylediği son şey geldi. Gökyüzüne baktım. Ayın ışığı heryeri kaplıyordu.
- Elveda , bilmiş kız... Elveda...
Ayağa kalktım ve doğruca kamp sınırına gittim. İçimde öyle bir yangın vardı ki... Bunu ona yapanı bulup pişman etme arzum beni yiyip bitiriyordu. Nöbetçileri kolayca aşıp kamptan dışarı çıktım. İçimden Karakorsan ' a seslendim. Onu uzun zamandır görmemiştim. Bir süre sonra gökyüzünden bana doğru uçarken gördüm. Yanıma inince konuşmadan üstüne bindim. Bir süre öylece uçtuk. Ona sahilde inmesini söylediğimde inişe geçti. Sahile iner inmez Karakorsan ' ı kampa gönderdim. Gün doğumunu beklerken derin düşüncelere dalmıştım. Gün ışığıyla Iris mesajı gönderecektim. Kendi kendime mırıldanmaya başladım.
- Üşüyor musun birtanem ? Soğuktur şimdi orası. Narindir senin tenin , üşür bir esintide. Canını yakıyor mu rüzgar , tenini üşütüyor mu ? Korkuyor musun Annabeth ? O soğuk , karanlık toprak korkutuyor mu seni ? Lütfen korkma. Geleceğim yanına , ilk fırsatta. Dayan biraz olur mu ? Tek birşey kaldı canım. Sana bunu yapana bin katını yapmadan gelemem yanına. Bakamam yüzüne yoksa.
Yüzüme vuran gün ışığıyla ayağa kalktım. Cebimden çıkardığım altın drahmiyi suya attım.
- Ey tanrıça kabul eyle adağımı. Enzo...
Birkaç saniye sonra karşımda o iğrenç yüz belirdi. Bu yüz... Tüm yaşam gücümü alan tiksindiğim bu yüz... Bilmiş kızımı benden alan bu yüzü canlı canlı yakmak geliyordu içimden. Beni görünce sırıtmaya başladı. Bense sinir krizi geçirmemek için zor tutuyordum kendimi.
- İyi görünüyorsun Percy , Annabeth nasıl ?
- Onun adını... Ağzına alma...
- Demek öldü. Üzüldüm , güzel kızdı.
- Seni öldürmem için yalvaracaksın ! Duydun mu beni !?
- Kolay değilmiş değil mi sevdiğini kaybetmek. Ben bunun en kötüsünü yaşadım. Onun ölümü benim ellerimden olmuştu. Bu nasıl bir acı asla bilemezsin.
- Senin gibi bir ruh hastası geberdiği zaman herkes rahat bir nefes alabilecek. Ve biliyor musun Enzo , bunu en kısa zamanda sağlayacağım. Benimle gelip yüzleş.
Yüzündeki iğrenç gülümseme kayboldu. Belliki son söylediğim şeyi beklemiyordu.
- Yüzleşmek mi ?
- Evet. Korkak gibi kaçmada karşıma çık. Düello teklif ediyorum. O iğrenç suratını Tartarus ' a gömeceğim.
Tekrar sırıtmaya başladı. Ancak bu sırıtışın altında yatan korkuyu görebiliyordum. Benden korkuyordu. Bu işime gelirdi ancak ben bile bazen kendimden korkuyordum. Kayran adasında olanlar geldi aklıma. Kötü görsel ikiz Annabeth ' e bir zarar vermek üzereyken şiddetli bir deprem yaratmıştım. Koca ada suyun altını boylamıştı. Şimdiyse onu kaybetmişken Enzo ' ya neler yapabileceğimi ben bile kestiremiyordum.
- Pekala kabul ancak düello Atlantis ' te olacak.
Atlantis görevim tamamen aklımdan çıkmıştı.
- Bekle beni , Atlantis mezarın olacak.
Mesaj son bulunca sahilin mağazasından kendime kıyafet aldım. Üstümdeki melez kampı tişörtüyle tanınabilirdim. Mağazadan çıktığım gibi karşıma arkadaşlarım çıktı. Onlara ters ters bakıp suya yöneldim. Frank ' in kolumdan tutmasıyla yerimde durdum.
- Bırak kolumu.
Sesim gayet sakin çıkmıştı ancak bu fırtına öncesi sessizlikti. Frank Jason ' a kaçamak bir bakış atıp kolumu bıraktı. Tekrar suya yönelmiştim ki Jason birşey söyledi.
- Annabeth bunu yapmanı istemezdi.
Jason ' a döndüm.
- Doğru istemezdi. O yaşamayı isterdi. Biliyor musun Jason bu yıl üniversiteye gidecektik. Ona sürpriz olsun diye kaydımızı bile yapmıştım. Bunları onun elinden alan o pisliği Tartarus ' a gömmeden bana rahat yok.
Jason söylediklerimin altında kalmıştı. Kalmalıydı da. Piper Annabeth ' in yerinde olsaydı benim yaptıklarımın aynısını hatta daha fazlasını o da yapardı. Nico araya girdi.
- Seni Annabeth ile konuşturabilirim. Göreceksin. O da bunu yapmamanı söyleyecek.
Benim konuşmamı beklemeden kolumdan tuttuğu gibi gölge yolculuğuna çıktı. Kısa bir süre sonra mağara gibi bir yere geldik. Hınçla Nico ' ya bağırdım.
- Ne yaptığını sanıyorsun sen !?
Nico korkarak geri çekildi.
- Şey... Ben sadece...
İçimden kendime kızdım. Nico sadece bana yardım etmeye çalışıyordu.
- Kusura bakma Nico.
Memnuniyetle gülümsedi. Daha sonra ellerini yere koydu ve gözlerini kapadı. Bir süre sonra etrafımızda gölgeler uçuşmaya başladı. Nico birşey söyledi.
- Annabeth Chase.
Gölgeler birer birer kaybolunca sona birtane kaldı. Gölge yavaşça şekil almaya başladı ve sonunda bir insan şeklini aldı. Gölgenin yüzüne bakınca Annabeth ' i gördüm. Nico bana seslendi ama ne dediğini zorla anlayabilmiştim. Annabeth ' in hayaletine bakarken donup kalmıştım.
- Acele et Percy , vedalaş onunla. Fazla vakit yok.
Hala hayaletine bakıyordum. Üstündeki bol elbiseye rağmen çok güzel görünüyordu. Onu ne kadar özlediğimi farkettim. Bana gülümseyince kendime geldim.
- Merhaba yosun kafa.
- Annabeth...
Annabeth yüzünü buruşturdu.
- Ben sana ağlama demedim mi ?
O an ağladığımı o söyleyince farkettim.
- Evet biliyorum.
Gülümsedim. Elimi yüzüne götürdüm ancak elim içinden geçti. Annabeth yüzünü öne eğdi.
- Seni çok özledim bilmiş kız.
- Biliyorum ama yolun sonunda yeniden bir arada olacağız. Üzülme olur mu ?
- Tamam. Sensiz ne yapacağım bilmiyorum ? Boğuluyorum Annabeth , yokluğun beni mahfediyor.
- Percy intikam için kendini yiyip bitirme. Hayatına mal olacak birşey sakın yapma. Söz ver bana.
- Veremem. O pisliği kendi ellerimle öldüreceğim. Sonra tek amacım yanına gelmek olacak.
- Lütfen Percy...
Gözyaşlarım iyice artınca kelimeler boğazıma dizildi. Yutkundum. Nefesim daralıyordu.
- Seni seviyorum. Herkezden ve herşeyden çok. Affet beni.
- Percy...
Arkamı döndüm ve koşarak mağaradan çıktım. Belkide yapacağım son şeydi onu bırakmak. Elimde değildi. Kalsaydım Enzo ' nun peşine düşmemem için ikna edecekti beni. Yere çöktüm. Nico elini omuzuma atıp beni sakinleştirmeye çalıştı.
    Percy ' nin hali beni çok üzüyordu. Annabeth ' le konuşursa belki acısı biraz diner diye düşünmüştüm ancak o gittikçe kötüye gidiyordu. O an hiç beklemediğim birşey yaptı. Bana sarıldı. Ağlayacak bir omuza ihtiyacı olduğunu hissediyordum. Ona karşı eski duygularım olmadığından kendimi çok daha rahat hissediyordum. Omuzumda bir ıslaklık hissettim. Bunlar Percy ' nin gözyaşlarıydı. Ağlıyordu. Onu daha önce bu kadar ağlarken hiç görmemiştim. Bir süre sonra ağlaması durdu. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Yere oturup kayalığa yaslandı. Uzunca bir süre gökyüzünü seyretti. Birkaç kez seslensem de tepki vermiyordu. Sonunda korkmaya başlamıştım ki ayağa kalktı.
- Nico beni sahile geri götürebilir misin ?
- Tamam.
Birlikte gölge yolculuğuyla sahile döndük. Arkadaşlarımız telaşla başımızda toplandılar. İlk Hazel konuştu.
- Nico neredeydiniz ?
- Önemi yok.
Jason bana kaş göz işareti yaparken söze girdim.
- Percy hadi birlikte kampa dönelim.
Percy uzunca bir süre sessiz kaldıktan sonra konuştu.
- Siz gidin. Ben gelmiyorum.
Piper lafa girdi.
- Ne demek gelmiyorum ?
Percy cevap vermeden suya yöneldi. Hiçbirimiz birşey söyleyemiyorduk çünkü onun yerinde kim olsa aynısını yapardı. Öylece onun suların arasında kayboluşunu izledik. Hepimiz onu uzun bir süre göremeyeceğimizi biliyorduk. O artık kendi yolundaydı. Ruhunun huzur bulması için intikam arayışındaydı...

Poseidon ' un İkizleri / Percy Jackson ve OlimposlularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin