"İnsan ; daha doğduğunda yaşamın bize getireceklerini bildiği için ağlamaya başlar. Herkesin farklı bir kaderi, farklı bir yaşantısı vardır. Acılar, gözyaşları insanı ayakta tutan, güçlü yapan etmenlerdir. Acı çekersin, ağlarsın. Her seferinde biraz daha... biraz daha güçlenirsin.
Doğarsın, büyürsün... Aşık olur, evlenirsin. Çocukların olur, ömrünü onlara adarsın. Bunlar normal, olağan şeylerdir. Herkesin yaşantısı, kaderi aynı değil diye belirtmiştim.
Töreye kurban gidersin, para için satılırsın, ya da sevmeden evlendirilirsin. Çünkü buna mecbur bırakılırsın. Ölümle tehdit ederler. Ama seni değil, en sevdiğini.. Bunlara rağmen, ayakta kalmak için direnir, hayatla mücadele edersin. İntihar etmezsin. Edemezsin. Çünkü intihar; zavallıların işidir. Ve sen, zavallı değilsin!
Yıldızın hikâyesi mi? İşte o, son derece sıradışı bir olay. Düşünsenize, üvey baban tarafından esir edilirsin. Hergün haketmediğin hakaretler işitir, dayak yersin. Okumak, kurtulmak istersin. Okuyamazsın. İçinde ukte kalır. Çünkü baban seni okula göndermez. Kendine tutsak eder..
Annene söz verirsin. 'Reşit olunca, sizi buradan kurtaracağım.' Dersin. Ve, artık reşitsin. Fakat herşey hâlâ aynı. Sen hâlâ onun kızısın. Hâlâ ona tutsaksın.
Artık annen dayanamaz. İntihar etmiştir. Kurtulmak istemiştir bu esaretten. Hâlbuki bilmiyordur ki, kurtulamamıştır. Çünkü asıl hesap, asıl eziyet orda başlayacaktır.
Sen, acıların, gözyaşların ve kardeşin... kalırsınız baş başa.
Evden kaçmanın bir yolunu bulursun, kaçarsın da. Hizmetçilik yaparsın. Fakat hâlâ kurtulamamışsındır. Çünkü, o evde çalıştığın patronuna aşık olursun. Yine tutsak olursun. Ama bu sefer babana değil, sevdiğin adama, kalbine tutsak düşersin. O, artık senin için ulaşılmazdır. Çünkü sen, hor görülen bir hizmetçisin. 'Hep ulaşılmazım olarak kalacaktı. Ve ben herzaman olduğu gibi yalnız kalacaktım. Tek başıma...'
Kardeşin ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır. İlaca, ilaç içinde paraya ihtiyacın vardır. Fakat sende ne ilaç, ne de ilaç alacak para vardır. Artık ne yapacağını, nereye gideceğini şaşırmışsındır. Çünkü öz babanın nerde olduğunu, hatta yaşadığını bile bilmiyorsun. Yalnız başınasın.
Daha sonra bu yaşadıklarını bir sayfaya dökersin, göz yaşlarınla beraber. İçini, zehrini akıtırsın. Azda olsa rahatlarsın. Çünkü buna ihtiyacın var..."
Yazmayı seviyorum. Oturmuşum, rüzgârın vücudumu yaladığı bir yerde. Ağacın önünde. Sırtımı yaslamışım, güç, destek almak istercesine. Bir elimde defter, diğer elimde kalem..
Başımdan geçenleri yazıyorum,
Yazıyorum..
Yazıyorum...
Sonra mürekkep dökülüyor, sayfaya dağılıyor. Defter yırtılıyor. Tenimi okşayıp, insanı rahatlatan rüzgâr, bir anda fırtınaya dönüşüyor. Tıpkı beynime hücum eden anlamsız düşünceler gibi..
İşte tam da o zaman yazmayı bırakıyorum. Sonunu getirdiğim kitabı, tozlu raflara kaldırıyorum. Bir daha açmamak üzere...
________________________________&&&______________________________
Ta ki, sen açıp ilk sayfasını okuyana kadar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULAŞILMAZ
ChickLitGenç bir kız... Küçük bir çocuk... Üvey bir baba... Ölen bir anne... Ve ULAŞILMAZ bir adam... Genç kızın, hayatla tek başına olan mücadelesini konu edinen acıklı bir hikâye. Peki bu kız hep tek başına mı kalacak? Hayatla nasıl mücadele edecek? Soru...