İlk defa bir sabaha başka bir bedenle uyanıyordım. Yavaşça kaldırdığım kolunun altından geçtiğimde kıpırdanıp bana döndü.Dün akşam söylediği kelimelerin ne kadarı doğruydu bilemiyorum ama ona güvenmiyordum. Güneşin etrafa sızması gözlerimi kamaştırırken yataktan doğrulup yanımdaki tabureye oturduğum da doğanda mırıldanmaya başlamıştı.Yüzü o kadar solgun görünüyordu ki gözlerinin etrafında oluşan halkaları görmek için yakınlaşmama bile gerek yoktu. Söylediklerin de haklı mıydı? Peki neden beni neden 3 ay boyunca yalnız bıraktı hem de saçma bir sebebi önüme atarak. Üzerimi çekiştirip kapıdan çıkmak için toparlandım. Kapı kolunu kavradığım da arkadan gelen uykulu ses nedeniyle duraksamıştım.
"Nereye gidiyosun?"
Cevap vermedim.
"Taşkın sana nereye gidiyorsun dedim."
"Beni bırakıp gidemezsin"
O ayağa kalkmadan kapıyı hızlıca açıp koşmaya başladığım da önümü kesti. Bu kadar hızlı olacağını tahmin etmemiştim.
"Çekil!"
"Doğan sana çekil dedim"
Boyu uzun olduğu için tam tepemde dikiliyordu. Onu itemiyordum ya da her hangi bir yerine vuramıyordum.
"Gitmeni istemiyorum"
"Doğan sen beni 3 ay önce kaybettin.Ben sana bir gül gibi baktım ama sen sürekli bana dikenlerini uzattın. En sonun da dayanamadım ve seni toprağa gömdüm. Artık gözümde kurumuş bir ottan farksızsın."
"Özür dilerim."
"Bazı şeylerin telafisi yok. Özürlerin bana artık işlemiyor."
Kenara çekilmesini beklemeden yanından geçtiğim de gözlerinden akan yaşları görebiliyordum ama hiç birini silmiyordu.
"Seni kaybetmedim ben, kendimi kaybettim."
Umursamadan devam ettim yürümeye. Kalbim tuzla buz olmuş gibiydi. Sanki yanıyordu ve gözyaşlarım kuruduğu için bu yangını söndüremiyordu. Bu kalp ağrısı denen şey kahpenin tekiydi.
"Taşkın, gitme!"
"Peşimden gelme, göreceğimi gördüm ben"
Arkamda koşan adımlar tekrar önümü kestiğinde göz yaşlarıyla yüzü ıslanmış birini getirmişti bana.Ne kadar kaybolup gitmeyi denesemde o her zaman arkamdan gelmeye devam edecekti.
"Sana söylemeden böyle bir şeye kalkıştığım için özür dilerim."
"Özür dilemeyi keser misin?"
Telefonu çaldığında cebinden göz yaşlarını silerek çıkardı. Ekranda kocaman harflerle yazılı "sevgilim" yazısını görünce delirecek gibi olmuştum
"Sen git sevgilinle ilgilen benimle değil"
Onu sağa iterken omzumdan tutmuştu beni. Neden gitmeme izin vermediğini anlamıyordum.
"Benimle gel"
"Seninle bir yere gelmem ben"
"Lütfen, bu son isteğim olsun senden.İsteğimi yaparsan seni bir daha rahatsız etmiycem. Gerisini sen karar verirsin"
"Beni rahat bırakacak mısın?"
"Evet, söz veriyorum"
"Bu son cevabım o zaman"
...Araca bindiğimizden beri tedirginliğimi üzerimden atamadım. Ne yapmak istiyordu. Son kez benimle vakit geçirmek mi? Aracı çok rahat kullanmasına rağmen ben çok gergindim. Büyük asmalı kapıdan girince buranın doğanın evi olduğunu anlamıştım.
"Buraya neden geldik?"
Bana cevap bile vermiyordu. Sadece kapının tam önünde durup araçtan çıktığında benim kapımı açıp inmemi bekliyordu. Aracı terkettiğimizde büyük kapıdan içeri girdik. Herkes masada toplanmış yemek yerken doğanın sevgilisi dediğim kadın gülümseyerek ona sarılmıştı.
"Bu kim? Arkadaşın mı?"
Herkes bana bakıyordu. Kızarmaya başladığımda anlamsız yüzlerin hedefi olmuştum. Doğan arkama geçip ellerini omzuma koydu. Galiba rahatlamam için bana yardım ediyordu ama hala neden buraya geldiğimizi anlamış değildim.
"Sevgi ailem bu taşkın"
Annesi yemeğini yarıda kesip babasıyla bakışırken sevgilisi pür dikkat doğanı dinliyordu.
"Onun kalbini kırdığı biliyorum hatta çok fazla kırdım. Tamam kabul edelim büyük şerefsizliklerim oldu. Onu çok zedeledim ama işte buradayım. Şuan buraya neden geldiğimi ya da bu çocuğun kim olduğunuzu merak ediyorsunuz. Söylemenin vakti geldiğini düşünüyorum"
"Doğan yapma" dedim ona bakarken. Omzuma hafifçe vurup sakinleşmemi söyledi.
"O benim sevgilim"
Ailesi şaşkınlıkla bakarken sevgilisi olarak gördüğü kız şok olmuş gibi yerinden kalktı
"Ne diyosun sen doğan"
"Duydunuz işte"
"Olum senin ağzından çıkanı kulağan duyuyor mu? Bu basit bir şey değil. Sen eşcinsel bile değilsin"
"Anne, onu seviyorum. Ya benimle olun ya da hiç olmayın. Karar sizin. Bu arada üzgünüm ayça seninle..."
Yüzüne yediği tokatla saçları dağılırken ayça denen kız evi terk etmişti. Ona baktığımda yanağını okşayıp saçını arkaya attı. Şuan yaptığı şey karşısında ne diyeceğimi bilemiyordum.
" Bu çocuğuda al dışarı çık hemen"
"Sakin ol metin o bizim oğlumuz onu anlamaya çalışmalıyız."
"Benim oğlum bu değil, kaybol burdan gözüm görmesin sünepe herif"
"Metin sakin olur musun?"
"Ne sakini ya rezil etti bizi herkese. Ben onu bir erkeği sevsin diyemi büyüttüm." sesi o kadar gür çıkmıştı ki tüm evde yankılanıyor hissi yaşattı
Babası da masadan ayrılırken annesiyle göz göze gelmiştik. Doğana bakamıyordum çünkü nasıl hissettiğini anlayabiliyordum
"Oğlum"
"Babam haklı anne, artık onu dinle"
Arkamda yokluğunu hissettiğimde peşinden gitmek için yürüdüm.Onun peşinden gidiyordum yine ama bu yaptığı şey benim için fazlaydı. Dışarı çıktığımda merdivene oturmuş bir vaziyette buldum onu. İçini çekerek ağlıyordu belki ya da zorluyordu kendini. Yanına yürümek ilk defa zor gelmişti bana. Ayak bileklerime kadar ağrıyordum.
"İyi misin?"
"Galiba değilim" bana sarılırken saçları düşmüştü yüzüne, gözyaşlarına karışıyordu.
"Bunu yapman gerek miyordu?" dedim yüzüne dökülen saçlarını parmağımla iterken gözlerini görmek istiyordum.
"Seni kaybetmekten korktum. İlk defa birini bu kadar çok sevdim ben. Yaptığım hataların benden farkındayım ama seni sevdiğimi göstermek için daha ne yapmalıyım"
"Ağlama"
"Seçimi sana bıraktım. Bu son isteğimdi. Ya benimle kal ya da git. Karar senin taşkın"
Şimdi burada seçimi siz değerli okurlara bırakıyorum. Doğan bir fedakarlık yaptı.Taşkında yapmalı mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARADIĞIM ADAM(GAY)- Tamamlandı-
RomanceSon nefesim... Bir virüs gibi bulaşıcısın sen be adam!! Ama seni nedense yok etmek içimden gelmiyor,daha çok bağlanıyorum öleceğimi bile bile...