biraz daha yürüdükten sonra hocanın tarif ettiği bölgeye geldiğimizi anladım zira yerde içi sarı *** adındaki çiçekler vardı, bu çiçeklerin ortasındaki kısmı istemişti hoca onlardan topladık, ancak işimiz henüz bitmemişti, hocanın dediğine göre bu çiçeklerin yakınında bu çiçeğe benzeyen mor renkli çiçekler olacaktı, biraz daha ileri gidip bu çiçekleri aramaya koyulduk, etrafa bakarak ağır ağır yürürken birden gözüm bir ağaca çarptı, diğerlerinden çok farklıydı, çok kalın bir gövdesi vardı, ama dikkatimi çeken bu değildi, üzerinde bir şekil vardı sanki yaklaştım ağacın yanına arapça’ya benzer bir şeyler kazınmıştı üzerine, ancak bıcakla değil sanki o ağaçta her zaman olan birşeydi ya da biri ağacın içinden kazımıştı, çok ilginçti, direk aklıma hocanın nasihati geldi, hemen geri dönecektim ancak arkama baktım atakan yoktu, sonra tekrar yazılı ağaç tarafında dönünce atakan’ın ağacın diğer tarafına geçtigini gördüm, atakan hadi gidelim buradan diğer çiçeği bulamadıgımızı söyleriz dedim, atakan ayakta ağacın diğer tarafında bir şeye bakıyordu, tekrar seslendim atakan sana diyorum hadi birader dedim, duymuyordu sanki beni, hocanın söylediklerini bir an boşverip ben de yanına doğru gittim
yüzüne baktım, hiçbir gariplik yoktu, ne oluyor bilader nereye bakıyorsun dedim, işte çiçekler orada dedi, gösterdiği tarafa baktım, gerçekten hocanın tarif ettiği diğer çiçekler vardı, yazıları falan unuttum sevindim bir an, hadi hemen toplayıp gidelim dedim, topladık beraber, lakin son çiçekleri de toplayıp hocanın evine dönecekken dikkatimi bir şey çekti, tam karşı tarafımda duran ağaçta da bir takım yazılar vardı, sanki bir sınırdaydık, kalkıp o ağaca doğru yürüdüm, baktım diğerinin aynısı yazıyordu, bir hayli şaşırdım, ama artık alısmıstım böyle tuhaf seylere, atakan’ı cagırdım yanıma birader gel bi saniye buraya dedim, geldi, suna bak dedim biraz önce de surdaki agacta gördüm aynısı ne yazıyor dedim, dikkatlice baktı, yüzü sarardı birden, hemen gidelim buradan dedi, niye dedim, giderken acıklayacagım dedi, hızlı adımlarla geldigimiz yoldan tekrar geri gidiyorduk artık, birader konussana neydi anlamları bu ağaclarda yazan seylerin dedim, anlatmaya basladı
bunu mühürlü kitapta görmüştüm dedi, hiçbirşey demeden yüzüne bakıyordum sadece ve dinliyordum, kardeşim dedi bu bir çeşit sınır dedi, nasıl yani dedim, onlarla ademoğulları arasında yapılmış bir anlaşma dedi, sessizce dinliyordum, bir taraftan hızlı bir sekilde yürümeye devam ediyorduk, iyi ki güneş ışığı altındayız dedi, niye dedim, emin ol dedi o kitapta bu sınırlar hakkında yazılanları duysan geceleri bu ormana girmek değil, yanından dahi geçemezsin dedi, ne olur peki diyelim ki gece geldik o yazılı ağaçların ortasına durduk dedim, ihlal etmiş olursun dedi, bu durumda senin vebalini onlar almaz, her türlü işkenceye ve ızdıraba kendin davetiye çıkarmış olursun dedi, bu laflardan sonra sustum sadece ilerliyorduk, nihayet ormandan çıktık hocanın evine vardık tekrardan, kapıyı açınca hayli şaşırdım, evde genç bir kız ve babası olduğunu tahmin ettiğim orta yaşlarda kasketli bir adam oturuyordu selam verip girdik içeri, hoca bizim sağ sağlim döndüğümüzü görünce sevindi, hiç oturmadan direk lafa girdim, hocam simdi ne yapacagız dedim, şu an hiçbirşey yapmayacağız, güneşin batmasını bekleyeceğiz daha sonra mührü bozmak için elimizden geleni yapacağız oğlum dedi