polise gittim, heryere başvurdum, oğlumu bulamadılar dedi, ancak bu olayların üzerinden bir hayli zaman geçmişti, birgün güneş battıktan sonra kendi kendime oturmuş gaz lambasının ışığında düşünürken kapı çaldı, açmamla hayrete düşmem bir oldu, oğlum karşımda bana bakıyordu, hem de hiçbir anormallik yoktu, gözlerine baktım evet bu yavrumun gözleriydi, sarıldım ona ancak o bana sarılmıyordu, aceleci bir tavrı vardı, gitmem gerek baba dedi sadece, dur dedim, aylardır hep bu anı beklemiştim, hazırlıklıydım, omuzlarından tutup okumaya başladım, birden oğlumun arkasından göründüler dedi, oğlumu alamadım ama onlardan da ben bir şey aldım, o gece gelinim dediğimi aldım diyordu, oğluma karşılık kızları dedi
peki dedim oğlunuz hala onlarla mı, bilmiyorum oğlum dedi, ancak hislerim bana onlarla olduğunu hala hayatta olduğunu söylüyor dedi, hocam dedim atakan’ın durumu ne olacak, önce dedi mührü bozacağız eğer bozamazsak ilelebet rahat bırakmazlar dedi, nasıl bozacağız hocam dedim, gerekli malzemeleri söyledi, bu malzemelerin bir kısmı ormandan getirilecekti, ben giderim hocam dedim, zaten sabah güneş ışığında bir şey olmaz diye düşünüyordum, emin misin oğlum istersen beraber gidelim dedi, hayır hocam zaten bugün çok yoruldunuz siz istirahat edin dedim, atakan’a da gel sen de istersen hava alırsın kendine gelirsin dedim, o şaşkınlığı üzerinden atsa da yine de bir tuhaflık vardı ama kafasını sallayarak gelmek istediğini belirtti, her şeye rağmen onu da rahatlatmaya çalışıyordum, ihtiyacım vardı şu aşamada ona, atakan’la beraber ormana hocanın bize tarif ettiği şeyleri toplamaya gittik
hoca bizi ormana gitmeden evvel bir takım hususlar konusunda uyarmıştı, bazı yazılardan ve bazı çizgilerden bahsetmişti, eğer birtakım ağaçlarda arap harflerine benzer şekilde yazılar görürsek derhal geri dönmemizi sıkı sıkı tembih etmişti, hocanın evinin arka tarafından girdik ormana doğru, hocanın tarifettiği şeyleri aramaya koyulduk, zaten çok uzakta olmayacağını söylemişti, bir taraftan yürüyor, bir taraftan göz ucuyla atakan’a bakıyordum, yüzünü yere eğmiş düşünceli bir şekilde yürüyordu sadece, bir müddet böyle yan yana yürüdük, ikimizden de çıt çıkmıyordu, sadece kuş ve böcek sesleri vardı bu derin sessizliği bozan, ilerledikçe güneş ışığı azalıyordu, ağaçların dalları heryeri kaplıyordu, elimi atakan’ın omzuna vurdum hafiften gülümsedim ee bulabilecekmiyiz hocanın istediklerini dedim, amacım yaptıklarından çok pişman olan bir adamı teselli etmekti, yüzüme bakıp sahte bir gülümsemeyle buluruz be dostum dedi, ben de hafiften gülümsedim ama nedendir bilinmez ona karşı içim yumuşamıyordu aksine onu her gördüğümde nefret ediyordum,