Geceyi gündüzden ayıran perdenin rengini her zaman merak etmiştim. Gecedeki yıldızlaro güzel kılan ayrıntıyı da. Bu kadar özel görünmesinin nedeni, yıldızlarda veya gece de değildi belki de. Tüm zerafet gören gözlerdeydi. Gören olmasa ne kalırdı güzelliğin?Bu yüzden artık bir hiçtim. Beni gören tek insan yırtık bir örtü misali ruhunu, soğuktan donan kalbimin üzerine bırakıp gitmişti.
Günün yorgunluktan solan ışıklarını odanın içinde hissediyordum. Üstümdeki kaygan örtü kaymış, parmak boğumlarım birkaç ton açılmıştı. Rüyamda ne gördüğümü hatırlamıyordum fakat, üzerimdeki ağırlık kötüye alamet olduğunu söylüyordu.
Sehun yatağında değildi. Hatta odada bulunmuyordu. Dışarıya kaydı gözlerim. Hissettiğim ışıklar günün ilk ışıkları değildi. Muhtemelen öğle vaktiydi. Uykuyla uyanıklık arasında Sehun'u birkaç kez görmüştüm. Elinde bir şişe şarap tutuyordu onu gördüğüm vakitlerde. Şimdi yoktu.
Toparlanmaya çalışırken kapı hafifçe çaldı ve aralandı. Öyle sessiz açılmıştı ki muhtemelen kapıyı çalmasalardı fark etmezdim.
Bir kadın reverans yaptı, ardından iki kadın daha girerek aynı eylemde bulundu. "Bay Sehun sizi güne başlatmak için bizi gönderdi ancak uyanmışsınız efendim."
"İzniniz olursa eğer sizi hazırlamak istiyoruz." dedi diğer kadın. Kararsızca baktığımda, "Aslında Bay Sehun'un emri." diye ekledi.
"Tabii," dedim ayağa kalkarak. "Neden hazırlanmam gerektiğini anlamadım."
Kadınlardan ikisi yanıma gelirken kapıya yaslanmış olan kız çocuğu dikkatimi çekti. Hayran hayran gözlerini üstümde dolaştırıyordu ama bakışları çekingendi. "Halkın önüne çıkmanız gerekiyormuş." dedi kadın. "Kar şiddetini arttırdı, insanlar sarayın kapısına gelmek için çabalıyor."
Üzgün bir nefes aldığımda kadın daha da konuşmadı. Uzun süre bedenimle ilgilendiler. Giyinmem için çaba harcadılar ve güzel kokular sürdüler boynuma.
Uzun zaman önce bunu Bayan Lane ile beraber yapardık ama o şu anda...
Ölüydü.
"İyi misiniz?" diye bir soru aldım. O küçük kız sormuştu. Gömleğimin üstüne bağladığı kuşaktan dolayı olduğunu düşünüyor olabilirdi. Başımı salladım.
Dikkatimi toparlayarak dümdüz karşıya, aynaya baktım. Üstüme geçirdikleri kaftanın altın sarısı ve beyaz kumaşı daha önce görmediğim bir kumaştı. Her bir santiminde desen zenginliği vardı. Kadınlardan birisi belime altın rengi bir kemer taktı. Başka birisinin üstünde görmediğim bu kemer göz alıcı duruyordu.
"Bu çok farklı... Daha önce hiçbir yerde görmemiştim."
"Ben de görmedim Efendim," dedi sakince, beni aynanın önüne çeken kadın. "Yaveriniz özel olarak babasına rica etmiş. Çok iyi hissediyorsunuzdur, Eşi benzeri olmayan bir kaftanın içindesiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VELNOR /HunHan
FanfictionZamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü. Hem akıl çağıydı, hem cahillik. İnanç devriydi. İnandıkları şey ise dönemin yeni Kral'ı Luhan'dı. Galaksinin, Batı Samanyolu'nun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede gözlerden uzak...