BÖLÜM 20 |KRAL|

289 47 20
                                    

"Kontrollerin başında."

Aren, bulunduğum odanın içindeki cama asılmayı kesip ellerini birbirine çarptı ve soğuk betonun üstünde oturan bedenimden en uzak köşeye çekildi. Gabriel, bugün'ü de boş geçirmek istememişti ve benim ne kadar aşağılık bir insan olduğumu göstermek için saraya getirmişti. Muhtemelen birazdan beni çağıracaktı ama Aren beni diğer omegaların arasına karıştırmak için bir şeyler düşüneceğini söylediği için, içimde bastıramadığım bir umut vardı.

Tasmamın altına sıkışmış olan kolyemi zorla da olsa çıkardıktan sonra parmaklarımın arasına kıstırdım. Aren kaşlarını çatarak bana baktıktan sonra, "Arada sırada uyumak iyi bir fikir olabilir, Luhan." dedi.

"Olabilir." dedim susuzluktan kurmuş olan dudaklarımı aralayarak.

Derin bir nefes alıp ellerini beline yerleştirdi ve odanın içinde döndü bir kez. "Gabriel diken üstünde. Bugün gidecek olan omegalar için çok daha fazla dikkatli davranacaktır, dikkat etmelisin."

Başımı kaldırıp ona baktım. "Neden diken üstünde?"

"İsyanların çıktığına ve askerlerin öldüğüne dair ordan burdan söylentiler geliyor. Cephanelikleri, havaya uçmak gibi bir huy edinmiş." Bunları söylerken neredeyse gülecekti. Neredeyse...

"Tanıdık birilerinin işi mi?"

Başını kaldırdı. "Bildiğim kadarıyla değiller."

"O hâlde kim?" Göğsümde o anda yepyeni, keskin bir his oluştu. "Sehun..." diye fısıldadım kendi kendime.

Onun duymadığını düşünüyordum ama beni şaşırtarak, "Umuda kapılma Luhan." dedi Aren. "O değil..."

Dudaklarımda bir tebessüm belirdi. "Beni unuttu mu dersin?"

Huzursuz olduğumu hissedip birden bire yumuşak bir tavra büründü. "Sehun yaşadığını biliyor." dedi bana yaklaşırken. "Onunla haberleşiyoruz, buraya gelmek için çok çabaladı ama Gabriel her seferinde seni öldüreceğini söyledi. Elinden hiçbir şey gelmediğini bilmelisin Luhan. Çünkü eğer şimdiye kadar yapabileceği bir şey olsaydı, sen onun yanında olurdun."

Bunlar içimi sıcacık yapan cümlelerdi. Ona cevap vermek için dudaklarımı araladığım sırada, ağır demir kapı aralandı. İçeriye giren üç askerden birisi bana yaklaştı. "Onunla konuşmaman gerektiğini bilmiyor musun, Aren?" diye sordu ifadesiz bir sesle. Boynumdaki tasmanın zincirini eline dolayıp başımı sert sayılabilecek bir hızla geriye çektiğinde dişlerimi sıktım.

"Onun için değil, kendim için konuşuyorum. Bir gündür burdayım ve kafayı yemek üzereydim."

Aren, ses tonuna hiçbir şey yansıtmadan mırıldandığında asker beni iterek demir kapıdan dışarıya çıkardı. "Onunla eğleneceğin bir şeyler yapabilirdin." dedi. Muhtemelen sırıtıyordu. Aren hemen arkamda olmalıydı, çünkü onu göremiyordum. "Kendi nöbet günümün gelmesini bekliyorum."

Bana şöyle bir baktı. Merdivenlerden çıkarken, "Hiç birinizin yüzünü unutmuyorum." diye fısıldadım. "Hepsi hafızamda."

"Aman Tanrım, çok korktum." Düpedüz alay ederek yanındaki askerlerle beraber güldüğünde umursamadan ben de gülümsedim. Merdivenleri çıktık. Sarayın içinde geçen uzun bir yürüyüşten sonra Gabriel'in konuşma yaptığı merdivenlere ulaştığımızda arkamdaki asker zincirin ucunu Gabriel'e teslim etti.

Ancak bir anda arkadan bağlı olan bileklerimdeki halatlar çözüldüğünde, ne olduğunu anlamaya çalışarak arkama baktım. Günler sonra ellerimdeki naylon eldivenleri de çıkarmıştı Aren. Bunu o kadar ustalıkla ve gizli bir şekilde yapmıştı ki hiç kimsenin bir şey anlamadığına emindim.

VELNOR /HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin