BÖLÜM 24 |SON'UN BAŞLANGICI|

317 42 30
                                    

Açık pencereden dışarıya bakarken aldığım nefes ciğerlerime dolduğunda kısa bir an huzurla gözlerimi kapatmıştım. Huzurluydum çünkü her şey yolunda ilerliyordu. Huzurluydum. Dehşet verici bir hızla sadece bir haftada çokça zayıflamıştım.

Sonra bebeğim, bebeğimiz gayet sağlıklıydı ve Sehun da çok iyiydi. Bir hafta geçmişti. Şu an canımı sıkan tek şey Sehun'un iyileşene kadar sana dokunmayacağım kuralıydı. İyileşene kadar bana sahiden de dokunmuyordu. Üstelik artık bazı şeyler çok daha zordu. Bana yaklaşmaya çalıştığında ikimizi engelleyen bir göbek yoktu. Veya bana yaklaştığında tehlike arz eden bir durum da yoktu.

Ama iyileşmem gerekiyordu.

Odamın kapısı açıldığında, bakışlarımı gökyüzünden çekip odanın içine çevirdim. Elleri dolu bir şekilde odaya ilerleyen iki kadın reverans yaptıktan sonra kapıyı kapattılar ve karşıma geçtiler.

"Kralımız, sizi hazırlamamızı istedi." dedi kadınlardan bir tanesi. "İzninizle."

Benim onayım beklenmeden odanın ortasına koyulan paravanla beraber ellerime tutuşturdukları bir beyaz gömlek ve siyah pantolonla paravanın arkasında buldum kendimi. Bir yandan gömleğimi çıkarırken, "Ne için hazırlanıyorum?" diye sordum.

"Bilmiyoruz efendim, Kral Sehun sadece hazırlanmanızı emretti."

Kaşlarımı çatıp çıkardığım gömleğin yerine başımdan başka bir beyaz gömlek geçirdim. Gömleğin boyun kısmındaki ipleri bağlamak yerine o şekilde bıraktım ve kollarının içinde kaybolan ellerimi çıkarıp pantolonu da giydikten sonra gömleğimi pantolonun içine attım.

Paravanın arkasından çıktığımda, "Çizmeleriniz." dedi kadınlardan birisi. Yatağa oturup çizmeyi kendime çektim. Siyah keten pantolonumu çizmelerimin içinde bırakarak giydikten sonra ayağa kalktım.

"İsterseniz birkaç koku sürelim." dedi kadın. "Kral Sehun'un beğendiği kokulardan..."

İkisi birbirine bakıp kıkırdayınca, o ikisine bakıp başımı iki yana salladım sadece. "Ah, az kalsın unutuyordum." Kadın, elbisesinin kemerine sıkıştırdığı gümüş, ince bir zincir çıkarttı. "Kral Sehun, bunu özellikle takmanızı rica etti."

"Hazırlanmamı emrediyor ama bu kolyeyi takmamı rica ediyor öyle mi?" derken elimi uzatıp kolyeyi almıştım. "Ne garip adam ama."

Kolyeyi boynuma taktığımda, sırtımdan aşağıya sarkan uzun zinciri parmaklarıma doladım birkaç saniye. Zincir boynumu sıkıca sarmış, ucu sırtımdan aşağıya sallanmıştı ve zincirin uzun kısmının ucunda mavi bir elmas vardı. Çok küçük bile olsa, onu tüm basit zincirlerden ayıran bir detaydı.

Belimin boşluğuna kadar uzanan zinciri ensemden içeriye attıktan sonra derin bir nefes aldım ve kapıya ilerledim. Kadınlardan ikisi değil sadece birisi peşime takılmış, diğeri odada bıraktığım dağınıklığı toplamaya koyulmuştu.

"Neden bu kadar sessiz?" diye sordum etrafı incelerken. Tek bir muhafız bile görmemiştim. "Herkes nerede?"

"Muhafızlar, askerlerle beraber. Giriş kapısı hariç şu an kimse yok. Diğerleri ise biraz dolaşacaklarını söylediler." Kadın akıcı bir şekilde açıkladığında başımı sallayıp onu onayladım. Beni, yemek salonunun önüne kadar götürdü. Orada bir kez eğilip benden uzaklaştığında parmaklarımı kapının üstünde gezdirdim ve açtım.

İçeriye girdiğimde gördüğüm ilk şey üstü tıka basa dolu bir masaydı. Kapıyı arkamdan ağır ağır kapatırken gözlerimi salonun içinde gezdirdim. Karanlık salonu aydınlatan tek şey Sehun'un özenle yaktığı mumlardı.

VELNOR /HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin