BÖLÜM 11 |YILDIZ|

536 72 58
                                    

Soğuk, ilmek ilmek işledi adımı tüm yok oluşların içine. Soğuk, yumuşak saç tellerini özenle seçip onların parmak uçlarına koyarken, bana yarısından kopanları verdi. Sıcağı ise bir daha hiç görmedim ve arkamda ruhumun ölüm kokusu, önümde paramparça bir yaşam korkusuyla hayata devam ettim.

Hiçbiri yetmedi. Eski günler gözlerimin önüne geldiğinde perdesini çekiyordu irislerim. Beni asi yaptılar, burnumun dikine gitmem gerektiğinden başka hiçbir şey öğretmediler. Kimse eski beni görmedi. Yüzünden gülümsemesini eksik etmeyen, kibarlıktan ödün vermeyen asil prens herkesin hafızasından silindi.

Kimse beni tam olarak tanıyamadı.

Saatlerdir dönüp durduğum yatakta nihayet gözlerimi arladığımda gecenin bağrı sökük karanlığının içeriye doluşmuş olduğunu gördüm. Bugün Baekhyun ile birkaç alıştırma yapmıştık. Bedenim yorgun hissetse de ve yattığımdan bu yana gözlerimi hiç açmamış olsam da uyuyamamıştım.

Sıkıntılı ve gergindim.

Nedensizce böyle hissediyorum ve bu yüzden uyuyamıyordum. Gözlerim odanın içinde Sehun'u aradı. Masanın başında oturuyordu.

Sırtı bana dönüktü, sandalyesine yaslıydı. Yavaşça, gözle görülür şekilde nefesler alıyordu. Ona doğru gitmek için yataktan kalktım ve adımladım. Uyuyor olduğunu fark ettim. Uyuduğu yerde rahatsız olduğu çok belliydi. Kollarını göğsünde birleştirmiş, sağ elindeki kağıtları sımsıkı kavramıştı. Kaşları çatıktı.
Sertliğin okşadığı yüz hatları gardını indirmemişti ama gözleri, güneş, çoktan batmıştı. Teni, yıldızlara yükselmiş gibi parlıyordu sanki. Dudaklarına ölümün kırmızısı yerleşmişti.

Ona bakmak, bedenimin bedenini tekrar arzulamasına neden oluyordu. Ona bakmak, onunla olduğumu fakat, yaşama karşı olduğumuzu hissettiriyordu.

Yanaklarım allandı. İlk önce gözleri ardından yüzümü kapattım ellerimle. Düşüncelerim ve Sehun beni tekrar tekrar utandırdı. Çünkü kalbimi seller götürüyordu ona doğru.

Üstümdeki geceliği umursamadan odadan dışarıya çıktım. Çıkmadan önce keman'ı da yanıma almıştım. Çalacağımdan değildi oysa ki, sadece biraz daha incelemek istemiştim. Kapıda uyuklayan muhafızlar beni gördüğünde telaş yapmış olsalar da onları umursamadan koridorun sonundaki teras'a çıktım.

Üzgün bir ifadeyle mermer korkuluklara yaklaştıktan sonra keman'ın yayını sağ elimin içinde çevirdim durdum. Keman'da yanağımın altında olması gerektiği yeri alırken, yay'ı tellerin üzerinde gezdirdim.

Hoş bir ses yankılanmıştı ancak hâlâ onun kadar iyi değildim. O Beyefendi geçtiği her notayı kükremeye çevirebiliyordu. Ben ise sanki notalara eziyet ediyordum.

Gözlerim kapalı, ruhum özgürdü. Dudaklarımda önüne geçemediğim bir tebessüm yer edinmişti ve sadece çıkan ses'e adamıştım kendimi. Bir süre çaldım durdum, yalnızca kendim dinledim.

Ardımda birkaç adım sesi duydum. O an anladım ki, bir insanı adım seslerinden de tanıyabiliyormuşsunuz.

"Büyülendim." diye fısıldadı. Ona bakmadım ama keman'ı yerdeki minderlerin üstüne bırakmıştım. Dudaklarımdaki tebessümü silmeden gökyüzüne bakarken göğsünün sıcağını sırtımla paylaştı. "Çok güzeldi."

"Teşekkürler." diye fısıldadım utangaç bir sesle. Parmaklarını karnımın üstüne sardığında titrek bir nefes aldım. "Aslında, o kadar da iyi değilim."

"En iyisiydi." Elleri karnımın üstünü okşadığında bedenimi ona çevirdim. Ellerim kollarının üzerinde dolaşırken dudaklarımı birbirine bastırma ihtiyacı duymuştum. "Hâlâ benimleyken sana sanrı gibi mi geliyorum?"

VELNOR /HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin