(Bir ay sonra)
Bedenimdeki değişiklikleri görüyordum. Hekim'in söylediğinde göre karnımdaki bu şey neredeyse on haftalık olmuştu. Ona alışmıştım. Benim açımdan istenmeyen bir şeydi ancak Sehun için aynısı geçerli değildi. Onu deli gibi istiyordu ve benimsemişti. Başını karnıma yaslayıp uyuduğu geceler azımsanmayacak kadar fazlaydı. Onunla konuşmaya çalışmasından bahsetmiyorum bile.
Benim dışımda herkes çok heyecanlıydı. Jongin'in bana çocul kıyafetleri getirdiği gün... Unutamayacağım bir andı. Ben tepki vermezken herkes sanki bebeğe dokunuyorlarmış gibi kıyafetlere dokunmuştu. Sehun'un bile heyecanını hâlâ hatırlıyordum.
Bunun yanı sıra daha hasta ve daha hassas hissediyordum kendimi. Bunu kimseye söylememiş olsam da karnımdaki şu şeyin harketlerini hissetmek istiyordum artık. Yine de hekim, bunun için daha çok zamanımız olduğunu söylemişti.
Kasıklarımdaki ağrılar, mide bulantıları, halsizlik ve uyku daha çok arttığı için birkaç gündür odamdan dışarıya çıkmıyordum. Bir de şey vardı tabii... Bu karnımdaki şey benim Sehun'a karşı olan isteğimi köreltmemişti. Gecenin bir yarısı neden uyandığımı da tahmin edebiliyordum bu yüzden.
Rüyalarıma kesinlikle engel olmalıydım.
Sehun yanımda uyuyordu. Sırtım ona dönüktü ve bir kolunu karnımın üstüne sarmıştı. Nefesini ensemde hissedebiliyordum. Bu da bana hiç yardımcı olmuyordu. Belimdeki kolunu tutup geriye ittim. Hava almak iyi gelebilir düşüncesiyle ayağa kalktım ve terasa ilerledim ancak gözlerim uzun aynanın kenarındaki bölmede duran cam şişelere takılmıştı.
Oraya ilerleyip cam şişelerden birisini aldım. Kapağını açtım ve içinden çıkan çubuğu burnuma götürüp kokladım. Sehun'un bu kokuyu beğendiğini biliyordum. Bu yüzden ufak bir gülümsemeyle onu boynumda gezdirip kapağını kapattım. Ellerimle kokuyu şöyle bir dağıttıktan sonra aynadan kendime baktım.
Sapsarı gözlerime bakmak beni yalnızca utandırmıştı. Eğilip altımdaki geceliği çıkarttım. Gecenin şu saatinde yaptığım şeyi eğer Jongin görseydi bir yıl boyunca benimle dalga geçerdi. Ama neyse ki görmüyor diyerek kendimi rahatlattıktan sonra Sehun'a ilerledim.
Tanrım, çok utanıyordum ama bu ağrıdan kurtulmak zorundaydım ve bana yardım edebilecek tek kişi Sehun'du. Yoksa sabaha kadar uyuyamazdım. Bir dizimi yatağa yaslayıp çıktıktan sonra diğer dizimi de belinin bir diğer tarafına bastırıp bedenini bacaklarımın arasına aldım. "Sehun," diye seslendim kısık bir sesle. "Sehun, uyan."
Birkaç kez kıpırdandı. Bedenini yan tarafa çevireceği sırada üstündeki ağırlığı fark etmiş olmalı ki gözlerini açtı ağır ağır ve bana baktı. Bir kolumu başının yanına bastırıp yüzüne eğildim. Kaşlarını çattı, muhtemelen anlam veremiyordu.
"Luhan, ne yapıyorsun?"
Diğer elimle yanağını yavaş yavaş severken, "Sehun, bizim şu an birlikte olmamız lazım." diye fısıldamaya devam ettim. "Hemen, şimdi."
Eliyle gözlerinin üstünü ovdu. "Güzelim, gecenin bu saatinde dediklerini çok yanlış anlıyorum, bir daha söyler misin?" diye mırıldandığında gözlerimi devirip dudaklarımı dudaklarına bastırdım.
Önce dondu, birkaç saniye sonra karşılık vermeye başladı ama hâlâ şaşkındı. Dilimi dudaklarının arasında dolaştırıp kısık sesle inlediğimde onun da dudaklarının arasından kısık bir ses döküldü. Boynu sıcak bir kokuya sahipti. Bu kokuyu daha net alabilmek için dudaklarımı dudaklarından aşağıya düşürüp boynuna indim.
Kaşlarım çatıldı, şakaklarıma giren ağrıyla afallarken, bedenim sızlıyordu. Sızının nedeni Sehun'un dokunuşuna olan hasrettendi biliyorum. "Luhan, uyuman lazım." diye fısıldadı kulağıma. Elini bacağıma götürüp yavaş yavaş severken başımı kaldırdım, gözlerine baktım ve alnımı alnına yasladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VELNOR /HunHan
Hayran KurguZamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü. Hem akıl çağıydı, hem cahillik. İnanç devriydi. İnandıkları şey ise dönemin yeni Kral'ı Luhan'dı. Galaksinin, Batı Samanyolu'nun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede gözlerden uzak...