BÖLÜM 14 |DÜNYA|

461 65 45
                                    

Herkes ağlamak zayıflıktır der. Ama zayıflık olan bir şeyden bu denli korkulur, çekinilir miydi? Tuzlu gözyaşları ten mi yakıyordu da ürküyordu herkes? Sıcak kan'ı beraberinde mi getiriyordu yoksa, içten içe mi öldürüyordu damlalar. Ağlamamak için bedenini kastığında boğazına oturan o yaş mıydı ürkütücü olan?

Tüm gece, birkaç acı dolu saat dışında gözlerimi kapatmadım. Uyku kollarını açtıkça göğsünden ittirdim. Bakılacağımı düşündüm, düşüncelerimi def ettim. Gözlerimdeki yoğun sinir bulutu, Sehun'un tenini yaktı geçti fakat umurunda bile olmadı. Hissetmedi beni.

Etrafımda dönen muhabbetten oldukça gerideydim. Kahin efendi ve Aias sırasıyla konuşuyor ve bir şeyler anlatıyorlardı ama benim yerime Sehun dikkatle dinliyordu onları. Ben hâlâ bunun bir saçmalık olduğunu düşünüyordum. Nereye gittiğimizi bile bilmiyorduk ve başımıza bir şey gelebilirdi. Neyse ki sorun etmiyordum bunu da. İstiyorlarsa gidecektim.

"Anladınız değil mi?"

Kahin efendi bu sefer bana bakarak sorduğunda alnımda duran elimi geriye çekip ona baktım. "Neyi?"

Odada ki herkesin gözleri yüzümde asılı kalırken hepsine teker teker baktım umursamazca. "İki saat," dedi Kahin efendi. "İki saattir aralıksız anlatıyoruz ve sen bana neyi diye mi soruyorsun?"

"Kahin efendi, kısa ve öz." dedim gayet kısa bir şekilde istediğimi dile getirerek. "Oradaki insanların giyinişleri umurumda değil, bana ne olacağını söyle."

Kahin bana birkaç saniye daha dik dik baktığında, "Ben anladım." dedi Sehun hemen. "Sorun değil, onun yanında olacağım zaten."

"İyi." dedi Kahin. Bozulmuş muydu o? Hiçbir şey dememiştim ki. "Hazır mısınız?"

Oturduğum yerde biraz daha aşağıya kayıp gözlerimi kapattım. "Ben biraz daha uyumayı planlıyorum." diye mırıldandım. Odaya bir sessizlik daha düştü ancak bu sefer kısa sürdü çünkü Sehun bir anda beni kolumdan tutup kaldırdıktan sonra karşıma geçti.

"Şunu yapmayı kes!" diye bağırdı gözlerimin içine bakarken. "Amacın ne senin? Ölmeye bu kadar mı meraklısın?"

Sehun hemen karşımda belki de sinirden kıpkırmızı kesilirken aynı sakin bakışlarımla karşılık verdim ona. Elini tutup kolumdan aşağıya indirdikten sonra Kahin efendi'ye baktım. "Elfrad gelemiyor mu?"

"Hayır." dedi Aias. "Oradaki insanlar, buradakiler kadar alışık değil yılanlara. Gitmemesi iyi olur."

Başımı salladım ağır ağır. Kyungsoo'nun karşısına geçtikten sonra bileğinde duran Elfrad'ın bileğime geçmesine izin verdim. Bileğimden belime, belimden göğsüme kadar kıvırdı ince bedenini. Başını gömleğimin üstünden omzuma yasladığında dudaklarımı parlak pullarının üstüne çok kısa bir an bastırıp geriye çekildim.

Kyungsoo onu geri aldı ancak ben ilk kez Elfrad'ın bu şekilde baktığını görüyordum. Hüzünlü gibiydi ve beni bırakmamak için Kyungsoo'ya saldırabilirdi. Hatta bunu anladığımda, "Hayır." diye fısıldadım sessizce. "Geri geleceğim. O zamana kadar Kyungsoo'yla kalabilirsin."

Sanki benimle konuşmak ister gibi garip bir ses çıkarttığında gülümseyip Aias ve Kahin efendiye döndüm. "Ee, neyi bekliyoruz şu an?"

Kahin efendi masasına ilerlerken, "Öpüşün." dedi gayet sıradan bir şekilde. Sehun aniden bana döndüğünde onu durdurup Kahin'e baktım. "Öpüşemiyoruz ya hani?" diye hatırlattım. "Yakıyoruz birbirimizi. Hem ne alâkası var ya?"

VELNOR /HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin